“ZENGİN BİR ÜLKE DEĞİLİZ”

“ZENGİN BİR  ÜLKE DEĞİLİZ”
09.06.2023
A+
A-

Türkiye’de ki işletmelerin %95’inin finans ve sermaye sorunu olduğunu söyleyen NOSAB Yönetim Kurulu Başkanı Erol Gülmez “Zengin bir ülke değiliz dolayısıyla şirketlerimiz de çok zengin değil. İnsanlar planlarını ve yatırımlarını kredi kullanımlarına göre yaptıkları için yanlış ekonomik politikalardan dolayı kredi kapılarını kapatırsanız ve artık kredi kullanamazlarsa çok sayıda iflaslara şahit olacağız” dedi.

SEMA NUR AVŞAR

Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi (NOSAB) Yönetim Kurulu Başkanı Erol Gülmez, Kent Bursa’ya özel açıklamalarda bulundu. Döviz kurunun artmasıyla sanayicinin belinin büküldüğünü ifade eden Gülmez, yeni kabine üyelerinden ekonomik sorunlara çözüm bulmalarını istedi. Yönetim ile birlikte deprem bölgesine gittiklerini anlatan Gülmez, “Depremden en çok etkilenen illerle daha az etkilenen OSB’leri eşleştirdik, Bursa olarak bize Adıyaman ilini verdiler. Depremde sanayi işletmeleri açısından prefabrik yapılarda çok hasar vardı. Hatta üç vardiya çalışan işçilerimizi kaybettik, deprem anında prefabrikler hemen yıkılıyor. Biz tüm sanayicilerden ‘Çelik Konstrüksiyon’ yapmalarını istiyoruz. Çünkü Antakya’ya gittiğimizde Antakya diye bir yer kalmamıştı ama Hatay Organize Sanayi Bölgesinde en ufak sorun yoktu. Niye? Çünkü bütün fabrikalar çelik konstrüksiyon yapılardı. İşçilerini kaybettikleri için fabrikalar çalışmıyordu ama hiçbir ekipmanlarında da bir sorun yoktu. Depremde vatandaşlar tarafından Organize Sanayi Bölgeleri sığınma üssü haline gelmişti. Evlere ve konutlara göre daha az hasar vardı” şeklinde konuştu.

“BURSA’NIN EN BÜYÜK ARAMA KURTARMA EKİBİNİ KURUYORUZ”

O bölgede ticaret fazla etkilenmemiş gibi gözükse de asıl durum öyle olmadığına vurgu yapan Gülmez “Batıda birçok firma o bölgeden mal alıp mal satıyordu ciddi anlamda etkilendi. Ama bunu Marmara’ya simüle edersek düşünmek bile istemiyorum. Herhalde ülke kitlenir. O bölgenin yarasını beş on yılda sarabiliriz ama önlem alınmazsa Marmara biter… Biz şuan bölgede ‘Arama Kurtarma Ekibi’ oluşturuyoruz. Belki de Bursa’nın en büyük arama kurtarma ekibi. Makine ekipmanlarının listelerini oluşturuyoruz. Prefabrik yapıların projelerini çiziyor arkadaşlarımız. Böyle bir felaketle karşılaşırsak arama kurtarma ekipleri derhal göreve başlayabilecek hale getireceğiz. Ciddi anlamda ve büyüklükte bir proje söz konusu. Prefabriklerin güçlendirilmesi için sürekli yazı yazıyor, deprem bölgesinde hasar gören işletmelerin fotoğraf ve videolarını önlem almaları adına firma sahiplerine iletiyoruz. Bunlar tabii işletmeyi kurmaları için yapabileceğimiz şeyler ama bu işletmelerde mal ve hizmet üreten insanları korumak için bizim yapabileceğimiz bir şey yok.  Bu devletin ve yerel yönetim sorumluluğunda. Bursa’nın çok ciddi sıkıntıda olduğunu biliyoruz. Bursa’da deprem kuşağı içinde. İstanbul depremi olursa hepimiz etkileneceğiz. Deprem İstanbul’da olmuş Bursa’da olmuş bir şey fark etmeyecek. Deprem bölgesinde ki hiçbir işletme daha faaliyete geçmedi. İnsanlar öldü, ölmeyenler kaçtı. Yetişmiş nitelikli elemanlar, beyaz yakalılar, mühendisler, lojistik destekte olanlar kaçtılar oradan” dedi. Deprem bölgesinde ekonomik hayatın nasıl canlanması gerektiğine değinen Gülmez, sözlerine şöyle devam etti “Devlet teşvik verecek biraz, burada çalışan insana yüz birim veriyorsa orada çalışana yüz yirmi birim verecek. Ek olarak devlet aldığı vergileri almayacak ek teşvikler verecek ve bir cazibe merkezi haline getirecek. Önce barınma sorunu çözülecek ardından yaşanan felaketten ders alınıp sağlıklı yapılandırma olursa ‘ki ben artık kuralara uygun yapılacağına inanmak istiyorum’ ülkemizde en güvenli bölge haline gelecek. Deprem bölgelerindeki kalıcı konut sorunu çözüldüğü takdirde hızla normalleşeceğine inanıyorum.”

KALİFİYE ELEMANLAR KALMADI

Yaşanan depremde sanayi bölgelerindeki prefabrik işletmelerin iskambil kâğıdı gibi üst üste yığıldığını söyleyen Gülmez, “ Genelde tekstil sektöründe çalışan firmalar üç vardiya olduğu için deprem anında bazılarında işçiler ölmüştü. Ölüm olmayan firmalarda da ciddi ekipman hasarı vardı. Makinelerin geneli Fransa, Almanya, İtalya’dan ithal edilmiş makinelerdi. Ciddi mali kayıp vardı ve hala faaliyete geçemedi. Enkazları kaldırıp, makine ekipmanlarını yenileyecek veya bunların tamirini yapacak kalifiye elemanları kalmamış artık” dedi.

UCUZ İŞ GÜCÜ PAZARLAYARAK BU ÜLKEYİ KALKINDIRAMAYIZ.

Asgari ücrete yüzde 100 artış da yapılsa bir anlam ifade etmeyeceğini düşünen Gülmez, “Asgari ücretin Türk Lirası olarak artmasının bir anlamı yok bu paranın alım gücüyle ilgili bir durum. %200’e yaklaşan bir enflasyonda asgari ücrete yüzde yüz bir artışta yapsanız çalışan açısından bunun bir anlamı olmuyor. Biz bu kadar artışlara rağmen işveren olarak hep ara zamlar yapmak durumunda kaldık. O nedenle Dünya’da gelişmekte olan ülkelerde işçiliğin döviz olarak bir karşılığı var. Yıllarca en düşük oran Çin’e aitti, biz üç dört yıldır bu rakamlarla Çin’in altına düştük. Ucuz iş gücümüzü ihracat yaparak ülkeyi kurtarma şansımız yok. Ancak nitelikli ürünler ve katma değerli ürünler üreterek ülkeye katkı sağlayabiliriz. Ucuz iş gücü pazarlayarak bu ülkeyi kalkındıramayız. Diyelim ki asgari ücreti yüzde yüz arttırdık dövizde olması gerektiği yerde, müdahalesiz Türk Lirasına karşı gerçek değerine geliyorsa bu bir sorun olmaz. Her şeyin doğru gittiği zamanlarda işçiye yılda bir kez zam veriliyordu hiçbir sorun da olmuyordu. Ben son iki yıldan bu yana işçiye dört kez zam verdim. İki kez devlet verdi iki kez de biz ara zam yaptık. Elbette sadece ben değil burada tüm işletmeler böyle yapmak durumunda kaldı. O nedenle rakamların ne olduğu önemli değil asıl önemli olan rakamların alım gücü” ifadelerine yer verdi.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.