Yüzyılın afetinin gölgesinde: 8 Mart

Yüzyılın afetinin  gölgesinde: 8 Mart
08.03.2023
A+
A-

ESRA KURAK CAN

8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında bir dönem omuz omuza çalıştığım eski meslektaşım olan UEDAŞ Basın İlişkiler Uzmanı Burcu Tuncer’le- ki o zamanlar Burcu Sekmen’di- röportaj yapmak üzere sözleştik.  Kendisiyle röportaj yapmak istememin nedeni hem bir dönem meslektaşım olması, hem de deprem bölgesinde arama kurtarma çalışmalarında yer almasıydı.

En çok da bir kadın arama kurtarma görevlisi olarak o bölgede yaşadıklarını, hissettiklerini merak ettim ve sizlerle paylaşmak istedim… Bu röportaja verdiği destek için Uludağ Enerji Kurumsal İletişim Direktörü Yusuf Ziya Yüce’ye ve deprem bölgesinde yaşadıklarını, hissettiklerini şeffaf bir şekilde benimle paylaştığı için de Burcu’ya teşekkür ediyorum.

Öncelikle “Bir kadın olarak iş dünyasında var olmak” dediğimde sana ne çağrıştırıyor?

Her zaman kadın erkek eşitliğinden bahsediyoruz ama maalesef ki belki ülke şartları, belki de dünyanın anatomisinden dolayı kadın olduğumuzda bir adım geride durmamız gerektiği ya da bir yetki, görev anlamında bizim yetersiz olabileceğimiz düşünülüyor. Bence o yetersizlik kavramını da  iş hayatında bulunduğumuz süredeki gözlemlerime dayanarak şöyle düşünüyorum. Kadınız, evlendiğimizde sorumluluklarımızın artacağı ve bunun işi etkileyeceği düşünülüyor. Kadınız, çocuğumuz olduğunda ve annelik sorumluluğuyla işi aksatacağımız düşünülüyor ve bu yüzden bizi

biraz daha dezavantajlı görüyorlar. Ama onun dışında şunu söyleyebilirim kadın olmanın birçok ayrıcalığını yaşadım ve kadın olduğum için çok daha güzel işler yapabildim. Bulunduğum enerji sektörü ataerkil bir sektör. Ona rağmen burada da yine kadın olmanın aslında avantajları var. Çünkü erkeklerin yapamadığı ya da erkek hakimiyetinin olmadığı alanlarda siz daha aktif oluyorsunuz. Biz bu konuda çalıştığım yerde ekip olarak kadın sayımız daha fazla. Ve bu konuda çok gurur duyuyorum. Çünkü ekibimiz çok kabiliyetli, çok hızlı hareket edebiliyoruz ve çok hızlı aksiyon alıyoruz. Bence yöneticimiz de bu durumdan memnundur diye düşünüyorum.

Zor bir meslek olan muhabirlikten kurumsal iletişime geçiş yaptın. Bu süreçte sana bugünkü seni katan önemli dönüm noktaları oldu mu?

 

Muhabirlik evet zor bir meslek. Ama şimdiye kadar yaptığım işleri göz önüne aldığım zaman beni en mutlu eden ve bana en haz veren iş muhabirlikti. Her gün bambaşka insanlar, her gün bambaşka haberler ve o gün neyle karşılaşacağını bilmiyorsun. Aslında sürprizlere çok açıksın. Muhabirlik yaptığım süreci çok keyifli buluyorum ki bana buradaki kapıları açan da yine muhabirlikte edinmiş olduğum network ya da çevreydi. Bugüne bakacak olursam muhabirlikte çok daha tez canlıydım. Burada daha serinkanlı olmayı, iki adım ötesini düşünmeyi ve organizasyon dediğimiz o faaliyetlerin içinde bulunmayı, planlamayı öğrendim. Çünkü muhabirken böyle bir yetim yoktu. Kurumsalda çerçeveler belirlemeyi ve buna göre planlama yapmayı öğrendim. Ama tabii ki de muhabirliğin heyecanı ve hazzı her zaman bambaşkaydı. Ki şu anda mesela yani muhabir olarak karşımdasın ve ikimiz de sahada çalıştık. Birbirimizi sahadan tanıyoruz. Ben hep mikrofon tutan ya da soru soran taraftım. Birinin bana soru sorması biraz değişik.

“AFET BÖLGESİNDE CİNSİYET YOKTU”

Biz kadınlar her şeyi erkeklerden biraz daha yoğun yaşıyoruz duygusal anlamda ve bu şekilde de yorumluyoruz. Kadın arama kurtarmacı olmak bu anlamda seni zorladı mı?

Biz arama kurtarma takımını bir buçuk yıl önce kurduk. Ve biz o takımı kurduğumuzda yine dediğim gibi zaten ataerkil bir sektörde olduğumuz için ve bu arama kurtarma takımı şirketimizin bünyesinde oluşturulduğu için zaten kadın sayımız azdı. Operasyona çıkılacağı zaman ekibe dahil olabilecek tek kadın bendim. Oraya giderken biraz tedirginlik vardı, neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Evet depremi biliyorum. Depremin ne olduğunu biliyorum. 99 depremi çok net bir şekilde hafızamda. Oraya gittiğinde bence insan cinsiyetini unutuyor ve sadece insan olarak çabalıyoruz. Çünkü orada öyle bir şey ki hani taş taş üstünde kalmamış ya da işte mahşer yeri gibi dedikleri bir atmosfer olduğu için orada cinsiyetin yoktu. Yani ne benim ne de ekipteki diğer arkadaşlarımın… Ben yapabileceğimin fiziki olarak gücümün fiziki ve ruhsal gücümün yettiği her şeyi yaptım. Ve etkilendim yani ağlaya ağlaya çalıştım. Orada arama kurtarma takımındaki erkek arkadaşlarımızın da ağladığını gördüm. Orada cinsiyetimiz yoktu. Öyle söyleyeyim. Cinsiyetsiz bir şekilde çalıştık.

“KENDİ ÜLKEMİZİN KIYAMETİNİ YAŞADIK”

Deprem bölgesinde kadınların hijyen noktasında çok büyük sorunlar yaşadığını biliyoruz.

Sen bu noktada şahit oldukların karşısında neler hissettin, izlenimlerin nelerdi?

Yaşanan olaya yüzyılın afeti dediler ama bana sorarsan kendi ülkemizin kıyametini yaşadık gibi bir şey oldu. Evet hijyen konusunda biz kadınlar fiziki olarak daha hassasız. Onu geçtim. Zaten hijyen dediğin şey aslında herkesin sahip olması gereken herkesin temel ihtiyacı olan bir konuydu. Orada çok ciddi tuvalet sıkıntısı vardı. Kaldı ki kadınların özel durumları oluyor. Onlarla alakalı ne yapılabilirdi? Biz ikinci günü oradaydık. Yani ilk gün yola çıktık. İkinci gün oraya vardığımızda şartlar çok çok vahimdi. Daha sonrasında ilkel tuvalet koşulları oluşturuldu. Ama en nihayetinde sonuç olarak hiç kimsenin evindeki gibi ya da normal günlük yaşantısındaki gibi bir hijyen ortamı yoktu. Biz bunu fark ettik. Buradan çamaşır, kişisel hijyen kiti oluşturduk. Maske, diş macunu, diş fırçası, kolonya, dezenfektan, ıslak mendil, iç çamaşırı gibi bunları hazırlayıp tek tek, ayrı ayrı kitler haline getirip bölgeye ulaştırdık. Ama kadın olmak evet çok zor bu şartlar altında. Ama yine söylüyorum kadınlar gerçekten çok kabiliyetli. Ve aslında o kadar güçlü varlıklar ki. Her koşulda başımızın çaresine bakmasını biliyoruz. Gerçekten çok iyi biliyoruz. Çünkü orada evi yok olmuş, sanki anadan üryan gibi hayatına devam etmek zorunda olan insanlar… Bir şekilde bir yerlerden o yardım yiyeceklerinden, şundan bundan ya yatağını oluşturuyor, ya bir tane çekyat bulmuş, ona bir şey yapmış, önüne ateş yakmış. Kadınlar bu konuda çok daha becerikli. Şimdi bile bölgedeki insanları düşündüğüm zaman kadının elinden çok fazla iş geliyor. Çok fazla şey yaptırabiliyorsunuz. Burada da çok erkekleri yermek istemiyorum ama kriz yönetimi konusunda ben kadınların içgüdüsel olarak çok daha kabiliyetli olduğuna inanıyorum.

“HAYAT NORMAL DEĞİL, OLMAMASI GEREKİYOR”

Deprem bölgesinden buraya dönerken sen kendi içinde nasıl bir değişim hissettin?

Bizim arama kurtarma takımımızın ilk büyük operasyonuydu. Olay yerine vardığımızda yani afet bölgesine gittiğimizde aklım şaştı. İnanamamak zihninde onu, o gerçekliği kabul etmemek vardır ya. Böyle kendimce artık inkar mı etmeye çalıştım? Şunu bekledim, birisi bana bunun şaka olduğunu ya da bunun biri bana rüya olduğunu söylesin. Çünkü yaşam belirtisi kalmamıştı. Baktığım her yer enkazdı. Ve insanlar ikiye ayrılıyordu. Bir enkaz altında kalanlar vardı. Bir de enkazdan kurtulup enkaz altındaki insanları kurtarmaya çalışanlar vardı. Orada çalıştığımız sürece çok anlamadım ve olayın şokuyla uyuştum. Çünkü orada o can havli dediğin şey var ya. Bir şeylere koşturman gerekiyor, elinden ne geliyorsa… Ben mesela yakın köylere gittim. O köylerde yeni doğum yapmış kadınlar vardı. Bebek bezi, bebek maması, işte ekmek, su, ihtiyaçları vardı. Ulaşım sıkıntısı vardı. Ben gidip o yardımları ulaştırdım. Her şey tamamdı. Orada çalışıyorsun, ediyorsun. Uyku yok zaten. Gündüz çalışıyorsun, gece uyku yok. Çünkü gece artçı depremler devam ediyor. Ve gündüz yaşadığın şeylerin aslında fiziki bir yorgunluğu var ama o yaşadığın travma ya da şok mu? Artık adı her neyse… Onun etkisiyle deliksiz bir uyku uyumuyorsun. Dönerken ağlamaya başladığımı hatırlıyorum. Oraya giden bütün arkadaşlarımız elinden gelen her şeyi yaptı ve herkes çok büyük bir özveriyle çalıştı. Ben evime dönerken vicdan azabıyla döndüm ve evime döndüğümde ailemin sağ olduğuna ya da evime kavuştuğuma, sofraya oturduğuma sevinemedim. Çünkü orada insanların ne halde olduğunu biliyorsun. Hayat normal değildi. Olmaması da gerekiyor. Çünkü normalleşebilecek bir şey değil. İnsanların bütün hayatı bitti. Yani oradaki o çaresizlik o anne babanın çocuğunu araması ya da kimsesiz kalan bir çocuk. Enkazdan birini çıkarıyorsun, yakını yok. Orada mı kaldı? Çıktı mı? Gömüldü mü? Ne oldu? Hiçbir şey bilmiyorsun. Hiçbir yaşam ibaresi yok. Ve herkesin orada tek bir amacı var. Ne olur birini daha çıkaralım. Benim için büyük bir travma oldu. Çünkü döndükten sonra zaten hala hayatımız normale dönmedi, dönmemeli. Kesinlikle dönmemeli… Çünkü benim o insanlarla aynı sonu yaşamayacağımın bir garantisi yok. Bir gün o deprem burada olduğu zaman o manzaraların benzerini yine burada da yaşayacağız. Uyuyamıyorum. Uyandığımda da kendimi ya enkaz alanında sanıyorum. Eşimin yatakta yanımda dönmesi bile bana deprem oluyormuş gibi bir korku veriyor. Ki benim yakın çevrem çok iyi bilir, en büyük korkum depremdir. Ben çok korkarım depremden. Korkum nafileymiş. Oraya gittiğimde saat başı sallanıyorduk ve o korku kalmadı. Etraftan birinin ölüm haberini alsak, vefat ettiğini öğrensek söyleyeceğim bir şey oluyor. Allah rahmet eylesin dersin. Allah ailesine sabır versin dersin. Ama oradakiler, oradaki o atmosferi görünce tanımadığın insanlar için canından can kopuyor. Enkazdan ilk çıkardığımız kişi 25 yaşında bir genç kızdı. Hayatını kaybetmişti. Onu bir battaniyeye sarıp çıkarttık. Ve biz onun defterini bulduk. O kız fizyoterapistmiş. Bir ay önce kendi yerini açmış. O kız çıktığında biz hepimiz ağladık. Bunun unutulabilecek ya da normale dönecek bir acı olduğunu düşünmüyorum. Ve umarım bu yaşadığımız acı herkese ders olur. Yani üç ay sonra eğer biz normale döneceksek ve hiçbir şey olmamış gibi davranacaksak vay halimize.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü bu yıl tabii depremin gölgesinde kalacak. Bu konuda son olarak ne söylemek istersin?  

8 Mart Kadınlar Günü dediğimiz zaman genelde ülke çapında çeşitli kutlamalar, organizasyonlar düzenleniyor ama 8 Mart’a baktığımızda da aslında o da çok hazin bir olayın sonucunda hayatımıza dahil oldu ya da takvimde yerini aldı diyebilirim. Kadın olmak dediğim gibi çok zor ama kadın olmanın verdiği bir güç ya da o mücadele ruhu da iyi ki var.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.