Yunan Tuhaf Dalgası

Yunan Tuhaf Dalgası
12.07.2024
A+
A-

Filmleri izlemek  günümde daha çok eğlence olarak değerlendiriliyor. Ama sinema sadece eğlence mi? Film seyrederken hikayenin altında ki subliminal  mesajları hafızamıza alıyoruz. Dikkat çekici konuları ve kültürleri öğreniyoruz, her seyrettiğimiz film bakış açımızı değiştiriyor zenginleştiriyor.

Sinema da “Yunan Tuhaf Dalga” akımı  2000 li yıllarda otoriter devlet yönetimine karşı gelen adeta bir başkaldırı olarak ortaya çıktı oluştu, kültürel değişim ve dönüşümlerin sanat yansıdığı bir akım olarak Yunan sinemasının farklı bir sesi oldu..

Bu akım yeni teknolojiler kullanılarak yeni sinema kültürü oluşturdular, Yunan sinemasının protest  yapıya sahip olması 1970 yılında yönetmen  Theo Angelopoulos’un Reconstuction filmi ile birlikte başladı. Bu akımın en önemli özellikleri, yeni sistemler anlatması, aile yapısını farklı yorumlaması ve dünya düzenini hatta minimal olarak düşünürsek kahramanların çevresi hakkında yeni betimlemeler ile anlatması diyebiliriz.

Yeni Dalga Akımının yönetmenlerinden bazıları , Panos H. Koutras , Yannis Economides, Alexis Alexiou, Yannis Veslemes, Alexander Voulgaris

Yunan Tuhaf Dalgasının en önemli yönetmeni Yorgos Lantimos dünya ile tanıştığı ilk film Doogtooth ile Kendini dünyaya tanıtan Yorgos Lantimos

Yorgos Lantimos ‘un ilk uzun metrajlı filmi 2001 çıkışlı My Best Friend‘tir. Filmi yönetmen Lakis Lazopoulos ile birlikte çeken Lantimos’un bir sonraki filmi ise 2005 Toronto Uluslararası Film Festivali‘nde ilk gösterimini yapan deneysel filmi Kinetta oldu. Üçüncü uzun metrajlı filmi ise  2009 yılında vizyona giren  Dogtoot  filmi oldu.  2009 Cannes Film Festivali‘nde Belirli Bir Bakış Ödülü‘nü kazandı ve 83. Akademi Ödülleri‘nde Yunanistan adına Yabancı Dilde En İyi Film dalında aday gösterildi. Film gerek tarzı gerek yarattığı evren ile bir çok eleştiri aldı. Benim için ise ortalama üstü bir film diyebiliriz. Ama seyredilmesi gerektiğini düşünüyorum. Dördüncü uzun metrajlı filmi 2011 yılında vizyona giren  Alps68. Venedik Uluslararası Film Festivali‘nde En İyi Senaryo dalında Osella Ödülü’nü kazandı. Beşinci filmi 2015 çıkışlı The Lobster2015 Cannes Film Festivali‘nde Jüri Ödülü‘nü kazandı. Lantimos dünya ya kendi sinema bakışı açısını anlattı,  son filmi Poor Things ise ödüllere doymadı.

Poor Things

Poor Things, bence sinema da neler yapılacağının önünü açan bir başyapıt diyebilirim. Filmi seyrederken, katman katman seyretmek gerekir.  Çünkü film görsel olarak hayal gücünü zorlayan fantastik bir evrende kurulmuş. Ben bu filme “Modern Frankenstein”  demek istiyorum. Motor hareketlerini yapamayan Bella Baxter  dünyayı sorgulama için evini terk eder ve aynı gerçek hayattaki gibi şu andaki dünyanın sorunları ile yüz yüze kalır.  Lantimos burda bir insanın haberler’de izleyebileceği ya da gerçek hayatta deneyimleyebileceği temel sorunları  Baxter’ın yaşam çizgisi üzerinde anlatmış. Lantimos’ un evreni o kadar fantastik ki inanılır gibi değil ama çok inandırıcı. Benjamin Button dünyada yaşarken herkes normal yaşlanırken, Button ihtiyar doğup ölüme gençleşip yaklaşması etrafındakiler tarafından absurt sayılmadığı gibi Baxter’in yaşamı ve evreni de bize normal geliyor. Bella filmin sonunda eğitimli bir doktor oluyor.  Baxter dünya da sorunları öğreniyor ve evine dönerek daha güçlü bir birey olarak yaşamına devam ediyor. Ana hikaye bu alt metin olarak; zengin yoksul farklı, açlık savaşları, sınıf ayırımı, kadın erkek ilişkileri, cinsellik, beden işçilerinin durumu hatta en önemlisi eğitimin ne kadar önemli olduğunu anlatan bir film. Ve daha bir çok konuya değiniyor.

Poor things’te lanthimos  bir filme tüm dünyayı ve sorunlarını sığdırmaya çalışmış ve sığdırmış ama önemli olan o dünyanın akıcılığı ve mantıksızlığının olmaması.

Poor Things  öncelikle 4 Oscar, Bafta’dan 2 ödül ve Venedik film festivalin den ödüller aldı. Tabi ki bir filmin ödül alması başka bir olgu, topluma hitap etmesi başka bir olgu. Günümüze kadar festival filmleri ve ana akım dediğimiz filmler arasında seyirci açısından kopukluk vardı. Film seyretmek için platformların çoğalması ile bu uçurum kapandı. Kesinlikle seyredilmesi gereken bir film.

Kinds of kindness

Yorgos Lantimos, Poor  Things’ten sonra ara vermeden, Emma Stone, Willim Dafoe ile merhamet hikayelerini çektiler. Filmin fragmanında Emma Stone dansına hayran kalmıştım. Filmi geçen gün seyrettim. Film alelacele çekilmiş gibi dursa da artık bu lantimos’un tarzı.  İran sineması gibi   filmlerinde bazı şeyleri seyirciye bırakıyor ucu açık sonlar olaylar var. Lantimos da en çok sevdiğim şey saçma sapan fikirleri normalleştirerek başarılı bir sinema dili kullanması.

Kara komedi diyebileceğimiz bir tarz içinde şiddet ve cinsellik var, üç farklı hikaye ve aynı oyuncular ile çekilmiş. Emma Stone ya da pardon gerçek adı ile Emily Stone’un oyunculuğu harika. Bu hikayeler dizisinde Jesse Plemons ayrı ayrı üç hikayede de başka başka kimlikler ile karşımıza çıkıyor. Başarılı bir oyuncu hatta, 77. Cannes Film festivalinde en iyi oyuncu ödülünü aldı.

Filmin hikayesine gelince, Film üç hikayeden oluşuyor ama birbirine bağlayan fikir ise bir adamın farklı hayat ve koşullardaki tutumları hayat ile olan imtihanı ya da farklı durumlarda karşılaştığı olaylara olan tepkisi anlatıyor diyebiliriz.  Kesinlikle ortalama bir film, Lantimos’un filmlerin de en önemli unsur fikirler sonra görsellik en son kurgu geliyor.

Poor Things’in yanında esamesi bile okunmaz ama bence bir sinema filminden çok tv filmi olmuş. Digitalde iş yapar. Ama film sinemada izlenir. İyi Seyirler

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.