YIRTAR GECEYİ BİR DEPREM
Hiç kardeleniniz oldu mu? Hiçkardelen gördünüz mü? Bembeyaz üstü örtülü uyuyan toprağın altında bir telaşlı can, kanayan bir diz gibi, hiç geçmeyecek bir iz gibi kardelen. Yaşamla mücadelesi çok hem kara kış gerek hem de o soğuğa zorluğa dayanmak. Yaşamla mücadelesi çok hem üşümemesi gerek hem de bunu birkaç yaprakla yapabilecek. Yaşamla mücadelesi çok hem gün ışığı gerek hem de o yumuşak başıyla karı delip geçmesi, açması gerek, müjganlardan akan yaşların biriktiği lebin renginde, sıcak sıcak kıpkırmızı.
Hepimiz bir kardelen olduk 6 Şubat gecesi, saat sabahın 04.00 sularında. Aktık gittik, kimimiz bu tarafa kimimiz öbür tarafa. Her iki tarafta deldi geceyi, kardelenin karı delip ışığa koştuğu gibi, ışığı gördük. Ama enkaz altında ışığı ilk gördüğümüz delikten kurtardık canımızı, ama ilk ışıkla vardık göçler diyarına usul usul bir çığlıkla.
Kimi ruhlar özgür, kimileri kaldı buralarda, askıda. Bir muammaya düştü belki akıllar, bazen cehaletten aldık bazen namus yokluğundan, bazen de duymazlığa daldı bir daldız. Daldızın sapı kırıldı, kaldı elimizde bir baldız. Kimin bu baldız? Kimlerden? Kimin anası? Kimin ablası ya da bacısı? Bir başına bir kardelen, isyanı var duyanı yok. Kaldı sapı elinde işte, bir daldız bir baldız. Kim kimden tatlı farkı yok. Hiçbir şeyin artık tadı yok. Acı bile alışıldık oldu, yokluk sıradan. Farkında mısınız, 6 şubatta doğan çocukların anaları babaları yok, kimi anaların babalarında dün doğan çocukları yok.
Herkes kimsesiz, herkes kardelen. Kardelen gibi, yüreklerin kimi toprak altında kanıyor kimi toprağın üzerinde acıyor, farkı yok, tarifi yok. Konuşacak çok şey var, konuşacak kimse yok.