Yıldız Ecevit
Kamusal Alan kavramıyla, içinde Nancy Fraser gibi teorisyenlerin de bulunduğu isimlerin şimşeklerini üzerine çeken JürgenHabermas’ınpostmodernizmle ilgili yorumu es geçilemeyecek bir yerde durmaktadır.
Habermas’a göre modernizm henüz nihayete ermediği için postmodernizmden söz etmek mümkün değildir.
Sadece Türkiye değil, Avrupahatta Marksizmlepostmodernizmi harmanlamaya devam eden FredricJameson’un bir eğrelti otu olarak hayatını sürdürdüğü Amerika Birleşik Devletleri’nde,postmodernizminaçılımından söz edilebilirse de, kendisinden söz edilemez. Zaten Jameson bu hakikatin altını, Marksizmin Ortodoks dehlizlerinde çoğu kez kaybolarak çizmektedir.
Postmodernizmiçuvaldız yağmuruna tutmak, bu girişimde bulunanların, sadece Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da değil, Türkiye’de de çapsızlıkla itham edilmelerini beraberinde getirmiştir. Oysa asıl çapsızlık, postmodernizme sımsıkı tutunanlarda kendisini göstermektedir çünkü ortada sadece modernizmin değil, öncesinin kesesinden, kökeni sorgulamadan yiyen, gökten zembille indirilmiş düşünceler toplamı vardır.
Sözgelimi; İtaloCalvino, JulioCortazar, CabrareInfante, James Joyce, Milan Kundera gibi kalemler Postmodernist Edebiyatçılar ana başlığı altında bir araya getirilmişlerdir ama eserleri, laf ola beri gele okunmadığındadertlerininmodernizmle hesaplaşmak, klasik ve geleneksel metinlere dönmek, arkeolojiye orada devam etmek olduğu berrak bir şekilde görülebilecektir.
22 Haziran 2021’de vefat edenYıldız Ecevit, yukarıda sıralanan isimlerin hemderdi konumundaki Oğuz Atay’ı Postmodernist Yazar olarak karşılamakla iki yönlü yanlışa imza atmıştır. Yanlışın bir yönünde Türkiye’nin postmodernizm şöyle dursun, modernizmi henüz yaşamadığı, modernizm şablonlar toplamı olduğu için yaşaması da gerekmediği, diğer yönünde de Atay’ın kendisini Halid Ziya Uşaklıgil’le ortak paydada buluşturması, geleneği elinin tersiyle itmemesi vardır.
Ecevit; Postmodernist Yazar etiketini; Orhan Pamuk, Hasan Ali Toptaş ve Metin Kaçan’a da yapıştırmıştır ama etiket sıralanan isimlerde de eğreti durmuştur çünkü onları da bulundukları aşamaya gelenekten yararlanmak getirmiştir. Kaçan ve Toptaş, yukarıda söz edilen isimlerin Türkiye’deki kötü kopyaları olmaktan öteye gidemedikleri için ya yazmayı rafa kaldırmış ya da vasatın altında turlamaktan öteye gidemeyen metinlerle okurlarının karşısına çıkmışlardır.
Özellikle Toptaş’ın; Toplumcu- Gerçekçi olduklarını her göze sokanlarca benimsenmesinin arkasında, taşradan çıkması vardır ama bu çıkış, içinde, Toplumcu- Gerçekçi olduklarını söyleyenlerin şiirleri gibi psikoz barındırmış ve oryantalist söylemin ekmeğine yağ sürme görevini layıkıyla üstlenmiştir.
Ecevit’in, Karşılaştırmalı Edebiyat odaklı çalışmaları da boyundan aşan sorunlarla yüklüdür. Bu alan zaten genel anlamda Türkiye’de elmayla armut arasındaki farkları sıralamaktan, sıralamayı sürdürürken, sözü edilen iki meyvenin tek cinslerinin olmadığının unutulmasından ibarettir. Ecevit de benzeri zaafa saplanmaktan kurtulamamıştır.
Aradan yıllar geçtikten sonra Yıldız Ecevit’ten sadeceçeviri çalışmaları kalabilecek, postmodernizm ve Karşılaştırmalı Edebiyat odaklı cümleleri de onun karavana tespit biriktiren bir isim olarak hatırlanmasını sağlayacaktır.
Körün ölünce badem gözlü olmayacağı realitesi birçok isim gibi, doğal olarak Yıldız Ecevit için de geçerlidir.