Thomas Mann ve Buddenbrooklar/Bir Ailenin Çöküşü-1
Feodalite (Derebeylik) sistemindeki yerini, Avrupa, bu sistemin ardından mutlak monarşiyle buluşunca sağlamlaştıran burjuva sınıfı, Türkiye’de vaolagelen kavram kargaşasından ziyadesiyle nasiplendirilmiştir.
Türkiye gibi ülkelerde, dikey ve yatay hareketlilik söz konusu olduğu, buna bağlı olarak sınıflar arası geçiş sürekli yaşandığı ve geçiş bunalımları sınıflarda kolektif bir bilinç oluşturamadığı için, bir işçi sınıfından söz edilemeyeceği gibi, bu sınıfın cedelleştiğibujuvaziden söz açmak abesle iştigal etmekten farksızdır.
Türkiye’nin Ziya Gökalp’le tanıştığı sosyoloji; disiplinler arasında gerçekleşen diyalogda, bir elin parmaklarını geçmeyen isim sayesinde adım atamadığı, merkezin dışında periferinin de kuytularında gezemediği ve teorik çerçevesi, İlerici ya da Mutaassıp olarak adlandırılan çevrelerin el birliğiyle, fasit daireden kurtulamayan ifadelere maruz bırakıldığı için, kargaşanın sadece burjuvaziyle sınırlı olduğu söylenemez.
Ortodoks Marksizmden adapte edilen argümanların; kültür, sanat ve edebiyata işlemesiyle filizlenen, dallanıp budaklanan ve adına Toplumcu- Gerçekçi denilen hareket, Türkiye merkezli ilerlerken, kentte ve kırda yüzeyde gezindiği, yerlileşemediği, anlatımcılığın ötesine geçemediği için, gün yüzüne çıkarılan eserlerde, burjuvazi dışında; Feodal Düzen, İşçi Sınıfı kavramlarına sıklıkla yer verilmiş ama bu kavramlar, Avrupa’daki süreç de zevahir kurtarılarak takip edildiği için, yerlerine sapasağlam bir şekilde oturamamışlardır.
Burjuvazinin varlık nedeni, Aydınlanma Çağı’nın Moliére gibi kalemlerince sorgulanmış ancak sorgulama zamanla yerini, Frank Wedekind ve AlfredDöblin gibi örneklerle saldırıya bırakmıştır.
Thomas Mann’ın bu yazının merkezinde duran eseri Buddenbrooklar/Bir Ailenin Çöküşü’ndeyse burjuvazi, birçok unsurun çöküşüyle birlikte, sorgulama ve saldırı estetize edilerek ele alınmıştır.
İrdeleme işine dinsel argümanlar eşliğinde girişen Mann’ın bu eseri okunurken; Eski Ahit, İncil ve Eyüp Peygamber’e ait pasajların yanında; Meryemana Kilisesi Korosu’na devam eden çocukların dört sesle okudukları ilahilere de tesadüf edilmiştir.
Mann; burjuvazinin dinsel uzantısının reform hareketleri olduğunun bilinciyle eserine konuk ettiği Martin Luther sempatizanı papazlar aracılığıyla teolojik gelişimi sorgulamadan önce, sorgulama yanında anlamanın da gerektiğine inanarak, okurunu sadece bu polifonik eserle değil, Tanrıya hepiniz şükretmelisiniz ve Ey kutsal çam ağacı başlıklı ilahilerle de yeniden buluşturmuştur.
FyodorMihayloviç Dostoyevski gibi edebiyatçıların, Ortodoksluktan beslenen eleştiri mekanizmasını ördüklerini bilen Mann, Ortodoksluktan Protestanlık aşamasına geçişi algılamak amacıyla kullandığı laytmotiflere; Sevinç çığlıkları yükselsin ey Kudüs ve Günahkâr Meryem adlı ilahileri de eklemiştir.
İncil’in kilit cümlelerinden; Ey çam ağacı haykır! Sedir ağacı yıkıldı, ulu aağaçlar yok oldu! Haykırın, ey Başan meşeleri! Gür ormanın ağaçları devrildi!cümlelerini de bünyesinde taşıyan Ey kutsal çam ağacı! İsimli ilahi, Ortodoks ve Katolik mezheplerinin deforme ettiği İncil’le okuru yeniden karşılaştırmıştır.