Suya İşlenen Güzelliklerin Peşinde Ebru Avcısı
Ebru sanatına dair Türkiye’nin en büyük koleksiyonlardan birini meydana getiren İbrahim Hakkı Yiğit, “İyi kötü ayırt etmeden, mümkün olduğunca bütün ebruları topladım. Yere atılmış, üzerinde ayak izi olan çamurlu ebru bile var bende” dedi.
Koleksiyon denilince akla yalnızca modern sanatlar, olmadı saat, tespih gibi nesneler geliyor. Keşfetmekte geç kalınan klasik Türk sanatlarına dair koleksiyon merakı çok öncelere gitmiyor. Hâliyle suda işlenen ebruların peşinde koşan koleksiyoncu sayısı da az olduğu görülüyor. İbrahim Hakkı Yiğit, çok kimse fark etmezken ebrunun değerini bilen nadir isimlerden biri olduğu belirtiliyor. Türkiye’nin en büyük ebru koleksiyoncu olduğu kaydedilen Yiğit, ilk mektepte pul toplayarak başladığı babasının eve getirdiği bir kitapta gördüğü ebrular sayesinde geleneksel sanatlara âşık olduğunu açıkladı. En sonunda sanatçı Fuat Başar’a talebe olan Yiğit, hocasının ebrularını toplayarak çıktığı yolculukta ilk başlarda kendisine gülenler olsa da Türkiye’nin en büyüğü olduğu belirtilen şahsi ebru koleksiyonunu meydana getirmiş. Toplanan eserlerin kıymeti ise en sonunda ortaya çıkmış. Koleksiyonda 17’nci asırdan bugüne birbirinden kıymetli 2 bin 500’den fazla ebru eseri bulunuyor.
Bir sanatta icracı olunduğu zaman, sanat eserinin değeri daha iyi anlama şansı bulunduğunu belirten İbrahim Hakkı Yiğit, “Bu meyanda Fuat Başar’dan ebru öğrendiğim gibi; Davut Bektaş’tan ve Ali Alparslan Beylerden de hat eğitimi aldım. Çini ustası Faik Kırımlı’ya da son yıllarında devam ettim. Bu durum da bazı kapıları bize açmış oldu. Mesela elime geçen bir ebru eserinde imza olmasa da kime ait olduğunu kolayca anlayabiliyorum. Yine hat ve çini eserlerinde de bir bakışa sahibim” dedi.
“Halıcıdan bile çıkıyor”
Ebru koleksiyonunuzu genişletmenin kolay olmadığını belirten Yiğit, “Önce hocam Fuat Başar’ın ebrularını hem kendisinden hem de dışardan toplamaya başladım. Koleksiyon merakı beni hatip Mehmet Efendi, İbrahim Edhem Efendi, Necmeddin Okyay, Mustafa Düzgünman gibi diğer hocalara götürdü. Bir sanatçı başka sanatçıya çekti. Bir plan dâhilinde eser toplamadım, Bazen hiç beklenmedik yerlerden beklenmedik şeyler çıktı karşımıza. Mesela bir defasında halı satan bir antikacıda, kıymetli bir koleksiyon buldum. Bazen de küçük parçalar satın aldım. Onları de tamir edip korumaya çalıştım” şeklinde konuştu.
“Bir ebru müzemiz yok”
Koleksiyona başladığı 2000’lerde, kendisi kadar ciddi ebru biriktiren şahıs olmadığı bilgisini veren İbrahim Hakkı Yiğit, “Yalnız daha önceki senelerde ebru toplamış koleksiyoncular bulunmakta idi. Birkaç sene sonra ebru topladığım herkesçe bilinir oldu. Artık bana “Şurada, şu var” diye haberler geliyordu. Sonra Osmanlıda ebrunun bugünkü kullanımında yani tablo gibi değil de; cilt içi gibi daha fonksiyonel maksatlarla kullanıldığını fark ettim. Sahaflara hat var mı, cilt var mı diye sormaya başladım. Neler buldum neler. Koleksiyonumuzu asıl zenginleştiren şey de bu farkındalık oldu” ifadelerini kullandı.
İbrahim Hakkı Yiğit, sözlerine şöyle devam etti: “Elimde üzerinde tezler yapılabilecek derecede kıymetli şeyler var. Bunların insanların ulaşabileceği bir yerde olması lazım. Nitekim ebru kursları çoğaldı ama genç sanatçılar eski ebru eserlerini sadece sergilerde görebiliyor. Ebruda yeni şeylere ihtiyaç var. Ama geçmişi görmeden bunu yapmaya kalkmak sağlıklı değil. Tek başına üstesinden gelebileceğiz bir şey değil ama bir ‘Ebru Müzesi’ hayalimiz var tabii. Ebru bizim çok güçlü olduğumuz bir sanat dalı. Türk ebrusu diğer kadim sanatlarımız gibi dünya sanat camiasının zirvelerinde bulunmakta. Geçmişteki ebru birikimimizi bir şekilde insanlara göstermemiz lazım. Bu müze, ebruyu yeniden ve doğru bir şekilde aktarmamıza vesile olmalıdır. Kurulacak müzede eserler sergilendiği gibi eğitimler de verilmeli. Sanatın nasıl yapıldığı canlı olarak gösterilmeli. Sanatın geçmişiyle bağ kurmamız gerekiyor. Çünkü “Osmanlıda ebru yasaktı, bu yüzden hat levhalarının arka kısımlarına yapıştırılıyordu” gibi aslı olmayan şeyler söyleniyor. Bunları yıkmak gerekiyor”.
“Modern tarzdaki ebru eserlerinin tek başına geleceğe taşınmaz”
Modern tarzdaki ebru eserlerinin tek başına geleceğe taşınmayacağını söyleyen Yiğit, “Hat, minyatür, resim gibi başka sanatlarda bir zemin olarak kullanılabilirler ama eski ebrular kadar güçlü eserler çıkacağını düşünmüyorum. Çünkü kendi geleneğini henüz oluşturamamıştır. Bu uzun yıllar alabilir”.
“Kimsenin eline almadığı şeyleri de satın aldım”
İyi kötü ayırt etmeden, tarihî bir özelliği var diye mümkün olduğunca bütün ebruları topladığını bildiren İbrahim Hakkı Yiğit, “Kimsenin eline almadığı şeyleri de satın aldım. Yere atılmış, üzerinde ayak izi olan çamurlu ebru bile var bizde. Çünkü kendi kendime “Bu sanat yok olsa sadece bizdeki işlerle yeniden ayağa kaldırabilmek mümkün olsun” diye niyet etmiştim. Herkes bana bu kadar kötü şeyleri niçin topluyorsun diye söyleniyordu. Haksız çıktılar” şeklinde konuştu.
Kaçırdığınız eserler de olduğunu söyleyen Yiğit, “Hatta bir defasında Mustafa Düzgünman’ın yüzlerce ebrusunu son anda kaçırdım. Hâliyle üzüldüm. Azmederek bu eserlerin fotoğraflarına bakıp her birini yüzlerce defa meşk ettim, benzerlerini yaptım. Bu işin sonu yok. Aradığım her şeyi bulamadım. Her güzel ebru buluşumda “Bu zirvedir, daha iyisini göremem” diye düşünüyorum. Ancak peşinden bana atılan bir tokat gibi daha güzeli karşıma çıkıyor. Dolayısıyla ebrunun güzelliğine bir sınır koyamam” dedi.