SURİYE – IRAK
Uzun bir süreden beri savaşın bitmediği kadim topraklar. Dünyadaki güç dengelerinin sudan sebeplerle işgale kalkıştıkları, demokrasi naraları atarak istikrarsız hale getirdikleri, genç-yaşlı, kadın-çocuk-hasta demeden türlü silahların denendiği test alanı.Asıl nedeninin doğal kaynakların oluşturduğu, milli zenginliklerine çökülmüş, iç çekişmelerle halkı sindirilmiş Müslüman coğrafyası. Bir rivayet vardır bu bölge ile ilgili. Kabil’in, Habil’i öldürdüğü yer, bugünkü Suriye-Irak-Türkiye üçgeninde kalan bir bölgedir. İlk kan bu bölgede aktığı için, kıyamete kadar bölgede kaosun durmayacağı söylenir. Doğrusunu Rabbimiz bilir. Ancak geçmişe doğru baktığımızda, bu söylencenin haklılık payı da yok değildir hani.
Dış politikanın parlayan yıldızı Türkiyemiz’in ezberleri bozduğu bir dönemden geçiyoruz. Ülkemize diş geçiremeyen odaklar, attığımız adımların diyetini Suriye ve Irak coğrafyasındaki hâkimiyet alanlarımızdan çıkarmaya çalışıyorlar. 15 Temmuz hain işgal girişiminin ardından bitti denilen Türk Silahlı Kuvvetleri, bitti diyen hainlere nazire yaparcasına Suriye’de gerçek adaleti ve demokrasiyi tesis etmek üzere harekâtlara başlamıştı. Hemen akabinde Irak’ta da yuvalanan PKK terör örgütüne sürmekte olan operasyonlara devam edildi. MİT, TSK ve EGM ortak operasyonlar yaparak terör örgütlerine hadlerini bildirmeye ve darbe üstüne darbeler indirmeye devam edildi/ediliyor. Silahlı kuvvetlerimiz bir yandan Suriye-Irak hattına hâkim olurken diğer yandan deniz aşırı Libya’da da aynı kararlılık ve istikrarla operasyonlarına devam ediyorlar. Geldiğimiz noktada dünyanın ağzı açık şekilde izlediği Türk ordusu, tarihin her satırında olduğu gibi bu dönemde destan yazmaya devam ediyor.
Birkaç gün önce Türkiye kontrolündeki İDLİB’e füze saldırısı gerçekleştirildi. Bu olayın, Libya başbakanının, Türkiye tarafından Cenevre Komisyonunda kabul ettirilmesinin ardından gerçekleşmesi oldukça manidar görünüyor. Libya’da siyasi olarak geri püskürttüğümüz Rusya, elde ettiğimiz başarının hesabını İDLİB’te görmeye çalışıyor. Burada dikkatinizi çekmek istediğim bir konu var. Bu hesabı görmeye çalışan, Kuzey Afrika’da etki alanı oluşturan devletler değil de neden Rusya? Çünkü Rusya’nıntarihte sıcak denizlere inme politikasını devlet olarak tamamlayamamış olması ve bu politikayı siyaseten sağlamaya çalışıyor olması. Biliyorsunuz ki savaşlar artık devlet orduları üzerinden değil, paralı milisler üzerinden vekâlet savaşları şeklinde görülüyor. Bu milisler gün olur adı Wagner olarak çıkar karşımıza, gün olur PKK, DAEŞ, YPG, PYD, SDG… Hepsi aynı amaca hizmet eder, PARA! Biz Afrika’da olduğumuz müddetçe yani Rusya’yı durdurduğumuz sürece de ABD, İngiltere gibi devletlerin hükmü azdır.
Ortadoğu’ya gelindiğinde ise iş, biraz farklılaşmaktadır. Kemikleşmiş ABD ve Rusya üstünlüğünü kırmakta epey bir zorlanıyoruz. Zamanında güçlü, ancak başka odaklar tarafından yönlendirilen hükümetlerin varlığı, Ortadoğu coğrafyasında şimdiki zor sürece itti bizi. Aslında zor dediğim süreç savaşmak anlamında değildir. Şöyle düşünün; Biz bu bölgeye inene kadar geçen sürede Rusya, ABD, İran hatta ÇİN bölgeye girmiş ve üsler kurmuş, adını sayamayacağım kadar devlet de faaliyet yapmaktadır. Sonra biz gidip üs bölgelerinde operasyon yapmaya çalışıyor, hâkimiyet alanı oluşturmaya çabalıyoruz. Biraz zor değil mi? Ancak Türk Devletinin kararlılığını gören bu devletler, birer birer geri adım atmak zorunda kaldılar. Önce ABD geri çekilme mesajı verdi, ardından Rusya. Çünkü dünyada hiçbir devlet yoktur ki, Türk ordusunu karşısına almaya cesaret göstersin.
Burada bir tehlikeden bahsetmem gerekiyor. Suriye Demokratik Güçleri lideri terörist Mazlum ABDİ. Amerika Birleşik Devletleri’nin, ısrarla siyasi lider olarak konumlandırmaya ve terör hattını da özerk devlet yöntemi ile meşruluk atfetmeye çalıştığı kişidir ABDİ. Hatta twitter’ı dahi‘mavi tik’ vererek bu projeye destek verenlerden olarak görüyorum.
Böl-Parçala-Yönet stratejisinin uygulandığı Irak’ta ise tam istikrar söz konusu değildir. Irak’ı 3’e bölen demokrasi yalancıları, aynı politikayı Suriye’de de uygulamaktadır. Ancak bu sefer en büyük fark, bölgesinde kendinden habersiz yaprak kımıldamasına izin vermeyen Türkiye’dir. Aslında niyet,Erbakan hocamızın ‘Eğer bir gün mesele Suriye olursa bilin ki hedef Türkiye’dir’sözündeki amaca yöneliktir.