Sosyal medyanın benlik algımıza etkisi
Bildiğiniz gibi hepimizin hem vaktinin birçoğunu harcadığı hem de hayatımızda çok önemli bir yer kaplayan aktivitemiz sosyal medyalarımızla geçirdiğimiz zaman dilimi diyebiliriz. Oysa farkında olmadan aslında baktığımız görsellerin yada okuduğumuz yazıların zaman zaman bizi ne kadar fazla etkilediğini fark edemiyoruz.
Özellikle kilo verme sürecindeysek bir anda duraksamalar, kendimize aynada baktığımız zaman kendimizden nefret etme veya ideal bir kiloda olsak dahi kendimizi yetersiz ve eksik bulmak gibi duygularla savaşıyoruz zaman zaman. Gördüğümüz bir fotoğraf bizdeki benlik algısını bir anda çökertip bizi enkaz altında bırakıyor. Bunun temel sebebi kendimizi yeterince olduğumuz gibi sevemiyor oluşumuz diyebiliriz. Çünkü toplumdaki normları kendimize kural olarak benimseriz. İnce bel, zayıf bacak, uzun boy, güzel bir burun… Bunun tamamen kişiye göre değişkenlik gösterdiğini unutuyoruz. Hep fiziksel midir her şey? Oscar ödülünü, Nobel ödülünü alan bir çok ödüle layık görülmüş kişilerin fiziksel özellikleri için mi verilmiştir bu ödüller? Yoksa başarıları ve bize kattıkları için mi? Başardığı şeyler mi önemlidir bizim için? Güzel bir vücuda, yüze sahip olması mı? Ama aklımıza gelmez bazen bu düşünceler.
Hatta sosyal medyada çoğu zaman bir fotoğraf karesinde mutlaka bir değişme yada shop olduğunu biliriz ancak zihnimiz “öyle bir kişi olmak istiyorum” cümlesini bize tekrar eder. Bu cümle bizde yer ettikçe ve bu sinyaller bize gönderildikçe her aynaya bakışımız kendimizde eksiklik aramaya ve daha iyi daha güzel olabilmek adına verilen savaşı da bu şekilde beraberinde getirir. Bu zamanla beğenilmeme hissini de ortaya çıkartır, bunun arkasında ise onu kovalayan özgüven düşüklüğümüz hayatımıza müdahale etmeye çalışır. Oysa ki bunu engellemek ve aynada kendimizi gördüğümüzde olduğumuz gibi sevebilmek bizim elimizdedir.
Peki bunu nasıl başarabiliriz? Psikolojik olarak kendimize rahatsız olduğumuz bir hissiyatı sürekli hatırlatır ve onu söylemeye devam edersek, beynimiz bunu olmuş gibi kabul eder. Süreci bu şekilde yönlendirir, rahatsız olunan hissiyatın geçmesi için savaş vermeye başlar. Buradaki unuttuğumuz nokta ise şudur; beynimizi terbiye etmek bizim elimizdedir. Bizi yönlendiren beynimiz değil, bizim yönlendirdiğimiz beynimizdir. Yani biz beynimize neyi hissettirmesini ve yapmasını söylersek beynimiz onu yapmakla yükümlüdür. Herkesin her şeyin aynı olma ihtimali zaten söz konusu olamaz. Parmak izlerimiz bile hepimiz için ayrı ve farklıdır. Kimimiz sarı rengi kimimiz mavi rengi severiz. Hepimizin düşüncesi ve duyguları birbirinden ayrıdır. Her sabah aynada gördüğünüz kişi mucizenin tam olarak kendisi. Eşi ve benzeri olmayan biri. Her şeyden önce bunun farkına varabilmiş olmak, kendinizi olduğunuz gibi kabul etmeye yol açacak en güzel sebeptir. Çünkü bir şeyi yapmak istemek birine benzemek, onun gibi olabilmek için değil de kendinize kattığınız bir değerdir.
Psikolojik açıdan kendinize ne kadar ket vurursanız, hayatta neyi yapmak isterseniz ona engel koyan kendiniz olursunuz. Unutmayın ki beyninizi siz yönlendiriyorsunuz, siz kendinizi olduğunuz gibi kabul edip aslında en güzelinin bu olduğunu bildiğiniz sürece, kim ne düşünüyor olursa olsun sizi mutlu eden her şeyin öyle kalması gerektiğinin farkına varmış olursunuz. Hayatımızda her ne yaşamış veya yaşayacak olursak olalım bu süreçlerle savaşan kendimiz. Fiziksel, ruhsal olarak bir bütünüz. Bizim güç kaynağımız her zaman kendimiz olarak kalacağız, kendimizi olduğumuz gibi sevdiğimiz sürece, sadece biri ve birileri için değil de kendimiz istiyoruz diye bir çok şeyi yaptığımız zaman, işte o zaman kazanan her zaman biz olacağız.