Sahaflar, kitaplar ve kitapçılar üzerine
Birkaç hafta önce bir pazar günü gittiğim kitap mezatında hayatım “yeniden” yüz seksen derece değişti. Yaklaşık altı aydır uzak kaldığım okur ve yazarlık evrenine ve küs olduğum kitap sayfama geri döndüm. Kendimden asla beklemeyeceğim iki şeyden biri çok sevdiğim kitaplarımdan ve kitaplara dair her şeyden uzaklaşmak, ikincisi ise yaklaşık altı ay uzak kaldıktan sonra geri dönmekti. Ancak birincisi maalesef, ikincisi iyi ki gerçekleşti. O gün o sahafta sadece mezat için bulunmadığımı anladım. Ben düşünmek için oradaydım. Bunu anladıktan sonra delik paltosu, yırtık şapkası ve kirli sakalıyla bir elinde kalem, diğer elinde defterle ağacın altına oturmuş bir şairin şiir yazmak için düşünmesi gibi düşündüm. Gözlerim ve zihnim açık, bedenim o ortamda ancak ruhum farklı dünyalardaydı. Bakıyorum ama görmüyorum, duyuyorum ancak dinlemiyorum, hissediyorum ancak algılamıyordum. O günden sonra kendimi tekrar o evrenin içinde buldum ve şu anda bunları yazıyorum. Aylardır aslında ruhumun hastalandığını anladım. Hasta bir ruhun ilacı okumak, iyileşme süreci ise yazmaktır. İkisi ayrı kalmamalıdır. Bu spor yapıp terlemek gibi bir şey. Okumalarımız sonucunda yazarak bir ürün çıkarmalıyız. Bu ürün kitap olmak zorunda değil. Bir yerde yayınlanmak zorunda da değil. Sadece ruha iyi geleceği düşüncesindeyim. Sevgiyle, saygıyla, kitapla kalın.