Nedir bu tutuklama?
Türkiye gündeminden eksik olmayan konuların başında tutukluluk geliyor. Pek çok kişi tarafından tutukluluğun ne olduğu ne amaçla bu kararın verildiği ve ne anlama geldiği anlaşılamadığından, bu konuyu aydınlatmak gerektiği kanaatindeyim. Tutukluluk, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda sayılmış bir koruma tedbiridir. Tutukluluk haricinde verilebilecek adli kontrol yöntemleri yurt dışı çıkış yasağı, belirli günlerde imza atmak, konutu terk etmemek veya belirli bir bölgeye gitmemek gibi farklı şekillerde karşımıza çıkabilmektedir. Tutukluluk ise tüm kontrol yöntemleri arasında en ağır olanı olduğundan son çare olarak başvurulması gerekir.
Tutuklanma kararı sadece, hakkında bir soruşturma yürütülen şüphelinin kaçma şüphesinin olması, delilleri yok etme veya soruşturma için önemli olan kişiler üzerinde baskı kurma ihtimali olması halinde verilebilmektedir. Şayet bu sebeplerden birisi varsa ve suç şüphesine dair kuvvetli somut deliller bulunuyorsa, Sulh Ceza Hakimi şüphelinin tutuklanmasına karar verebilir. Daha evvel de belirttiğimiz üzere tutukluluk başvurulması gereken son yol olduğundan, kapsam alanı kanun nezdinde bu şekilde daraltılmıştır ve hakim kararında mutlaka bu hususların varlığına değinmelidir.
Tutuklama sebeplerinin varlığı, her dosyada ayrı değerlendirilmektedir ancak kanunda sayılmış katalog suçlarda, bu sebeplerin var olduğu doğrudan kabul edilebilecek ve kuvvetli suç şüphesi olduğunda tutuklama kararı verilebilecektir. Bu suç tipleri sınırlı sayılmış olup aralarında soykırım, göçmen kaçakçılığı, kasten öldürme, cinsel saldırı, örgüt kurma, Anayasal düzene karşı suçlar gibi oldukça ağır suçlar yer almaktadır. Böyle bir dosya hakimin önüne geldiğinde, şahısın kaçma, delilleri karartma, baskı kurma ihtimali olup olmadığına bakılmaksızın sadece suçu gösteren somut delillere bakılarak karar verilecektir.
Tutukluluk kararı verildikten sonra bu karara karşı itiraz yolu mevcuttur. İtiraz kabul edilmezse, bundan sonra ayda bir tutukluluğun yeniden değerlendirilmesi yapılarak devamına veya kaldırılmasına dair bir karar verilir. Tutukluluk, başvurulması gereken en son yol olduğundan, kanunda bir kişinin tutuklu kalabileceği en uzun sürelere de bir kısıtlama getirilmiştir. Buna göre, ağır ceza kapsamına girmeyen suçlarda bir kişi en fazla bir yıl, ağır ceza suçunda ise en fazla iki yıl tutuklu kalabilir. Bu sürelerin zorunlu haller varsa gerekçe gösterilerek uzatılması mümkündür. Buna göre, ağır ceza kapsamında olmayan suçlar 6 ay, olanlar ise üç yıl ve istisnai olarak sayılmış olandevletin güvenliğine, Anayasal düzene ve işleyişine, milli savunmaya, devlet sırlarına karşı işlenen suçlarda ve Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda ise beş yıl uzatma yapılabilir. Özetle az evvel saymış olduğumuz suçlardan yargılanan bir şüpheli, iki yıl ve üzerine beş yıl uzatma yapılarak en fazla 7 yıl tutuklu kalabilmektedir.
Yapılan yargılamaların sonunda suçlu bulunan ve hüküm giyen kişinin toplam cezasından tutuklu kaldığı süreler mahsup edilir. Örneğin toplam 17 yıl ceza almış bir kişi, 7 yıl da tutuklu kaldıysa nihai cezası 10 yıla düşmektedir. Şayet kişi yargılama sonunda suçsuz bulunursa, bu sefer tutuklu kaldığı süreler için Devlete karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilmektedir.
Tüm bu anlattıklarımızı özetle, görüldüğü üzere tutukluluk Kanun tarafından oldukça detaylandırılmış ve sınırları belirtilmiştir. Ancak uygulamada sıklıkla mahkemelerin dosyaların büyük çoğunluğunda tutukluluk kararı verdiğini, tutuklamayı cezalandırma olarak kullandığını ne yazık ki görüyoruz. Bu nedenden ötürü de AİHM tarafından sıklıkla haksız tutuklama sebebiyle tazminat kararı verilmektedir. Ayrıca Devlet de haksız tutuklanan vatandaşa karşıkendi iç hukukundan kaynaklı maddi ve manevi tazminat ödemesi yapmaktadır. Bu nedenden ötürü, tutuklamanın bir hüküm olmadığı, sadece sınırlı sayılı sebeplerin varlığı halinde verilmesi gerektiği unutulmamalı ve değerlendirmeler buna göre yapılmalıdır.