İhsan Raife Hanım

01.03.2021
A+
A-

 

Kadının; edebiyat, kültür, sanat ve siyaset gibi varoluş hallerinde kendisini ne ölçüde kabul ettirdiği, bu varoluş halleriyle içli dışlı iken yaşadığı duygusal ilişkilere göre anlamını bulmakta ve artırmaktadır. Duygusal ilişki, aynı kulvarda ilerleyen bir erkekle evliliği getirmişse, kadının kendisini her anlamdaki kabulü, evliliği ile ilişkilendirilmektedir.  Deniz Durukan-Altay Öktem birlikteliği günümüzden verilebilecek ve bu genellemenin dışında kalan en önemli örnektir. Kaleme aldıkları incelenince, birbirlerini ketlemedikleri gibi, aynı nakaratı tekrar etmedikleri de görülebilecektir. Çiğdem Sezer, Betül Tarıman, Fatma N., Zeynep Uzunbay gibi imzaların eşlerinin, kültür, sanat, edebiyat dünyasından olmaması ise onların nitelik çıtasını düşürmelerini gerektirmemiştir.

Bu yazının öznesi olan ve birden fazla evliliğe imza atan İhsan Raife Hanım gibi isimlerin varlıkları da başgöz oldukları isimlere göre konumlandırılmıştır. Dikişi tutturamadıkları için suçlanan her daim onlar olmuştur ve erkekler yine bir şekilde sütten çıkmış ak kaşık olarak takdim edilmiştir.

Saraya mensup bir ailenin kızı olarak, on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde Beyrut’ta dünyaya gelen İhsan Raife Hanım’ın babası Vezir Köse Raif Paşa’dır.

İhsan Raife Hanım’ın rahimden düştüğü yıllar, Türkçülük, Osmanlıcılık, İslamcılık, Batıcılık, Adem-i  Merkeziyetçilik gibi hareketlerin dal budak saldığı yıllardır ve bu yıllarda hayata gözlerini açan kız çocuklarının; ideallerinin peşinde koşarak cinsel kimliklerini unutmaları, cinsel kimliği sadece kutsallıkla ilişkilendirebilmeleri için, Halide Edip Adıvar, Müfide Ferit Tek, Halide Nusret Zorlutuna  gibi örneklerde görüleceği üzere ikinci, İhsan Raife Hanım örneğinden anlaşılacağı üzere ilk isimlerinde erkek varlığı kendisini göstermiştir.

Adıvar, Tek ve Zorlutuna, bu bağlamda cinsiyetin bulanık bir manzara çizdiği, netlik ayarının ise eril dil tarafından yapıldığı eserler kaleme alan üç isimdir. İhsan Raife Hanım’ın eserlerinde ise, erkekegemen söylemin dairesinden çıkamayan bir duygusallık vardır. Onun hakkında bilgi vermeye çalışan yazılar İhsan Raife Hanım’ın “duyarlı” bir kalem olduğunu dile getirirlerken aslında bir yandan da dillerini bağlamışlardır.

Duygusallık ile duyarlılığı aynı paydada buluşturmak için, öncelikle duygu ile hissin nerede ayrılıp birbirleriyle nerede içli dışlı olduklarına bakmak gerekmektedir. Hissi özümsemeyen duygu, içini bir anda boşaltabilecek veya istenildiği gibi sulandırılabilecektir. Bu boşluk ve sululuktan duyarlılığa ulaşmak mümkün değildir çünkü duyarlılık özümsenen ve artık his kıvamına erişmiş duyguyu boyutlandırmak için vardır.

Duygu, boşluğundan ve sululuğundan, erkekegemen söyleme bağlı oldukça kurtulamayacaktır. Bu bağlılık, hissi ancak kaygan bir zeminde gezindirebilecektir. His zemin şaşkınlığı yaşayınca duyarlılık da doğal olarak boyut yaratamayacaktır. Duyarlılık;  erkekegemen söyleme bağlı bir şekilde, bağlantısız ve boyutsuz bir şekilde ilerleyerek, bizzat kadına ait olan duyarlılığı değil, “kadınca” olan ve kalan, paradokstan kurtulamayan bir duyarlılığı tanımlayacaktır İhsan Raife Hanım bu bağlamda, duyarlılık paradoksunu, duyguyu sulandırdığı ve içini boşalttığı için, yaratmak ve yaşatmak zorunda kalan bir şiir yazmıştır.

Küçük yaştan itibaren edebiyata ilgi duyan İhsan Raife Hanım, şiirlerini “Feylesof” lakabıyla da bilinen Rıza Tevfik’ten etkilenerek hece vezniyle yazmıştır.

Divan Edebiyatı’nın kalıpları da yaşadığı dönem için geçer akçe olduğu halde, Halk Edebiyatı’nın biçimlerine sadık olan şairin biçimden öze doğru yönelemediğini, inemediğini görmek mümkündür.

Yaşadığı yılların halkı, İmparatorluktan Ulus- Devlete geçişin travmasını yaşadığı halde, paradoksal bir duyarlılığın şairi olarak o, Halk Edebiyatı’nın duyguyu sulandıran ve içini boşaltan söyleminin izini, girdiği mahfazadan çıkamayarak sürmek zorunda kalmıştır.

Fransız Edebiyatı’na yoğun bir ilgisi vardır ancak; bu yoğun ilgi, dönemin Fransa sempatizanı münevverleri gibi, sınırları belirli bir zümrenin oluşturduğu dile, edebiyata, kültüre ve sanata yöneliktir. Fransa’da dehlizlerle sarmaş dolaş olamadığı için, üzerinde yaşadığımız topraklarda dümdüz bir yolda ilerlerken yolunu şaşırma riskini her daim yaşamak zorunda kalmıştır.

“Hece veznini kullanan ilk kadın şair” olarak bilinen, Ali Bey, Şahabettin Süleyman’dan sonra, Hüsrev adında bir zatla nikâh masasına oturan, yoğun ilgisini müziğe de sabitleyen, şiirlerinden bazıları notaya alınan İhsan Raife Hanım’ın paradoksal bir duyarlılığı yaşatmak zorunda kalan şiirinin örneklerine günümüz edebiyatında da tesadüf etmek mümkündür.

Bir taraftan lirizm muhalif kodlarla çözülürken, bu tarz şiirlerin miatlarını dolduramamalarının en önemli nedeni; duyarlılıktan önce duygunun paradokstan, paradoksu yaratan erkekegemen söylemden kurtarılamamasının, duyarlılığın da paradokstan ve doğal olarak erkekegemen söylemden nasiplendirilmesinin önüne geçilememesidir. Bu durum değişmediği, kavramlar kadının kendine özgü diliyle konumlandırılamadığı müddetçe; edebiyat, kültür, sanat gibi varoluş halleriyle birlikte kadın da iteklendiği gölgede, güneş yüzü görmeden ömrünün sonunu getirmek zorunda kalacaktır

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.