Ernst Ingmar Bergman-35
Bergman’ın senaryosunu yazdığı ve Ullmann’ın yönettiği ikinci filmin analizine geçmeden, Blaise Pascal ve Georges Bataille için de parantez açmak gerekir çünkü adlarını anmasa da bu iki filozof onu, yukarıda sıralanan isimler kadar etkilemiştir.
Türkiye’de daha çok, LettresProvinciales (Taşra Mektupları) ve Pensées (Düşünceler) başlıklı eserleriyle tanınan Pascal’ın Descartes ve Descartesçılarla gerilimli ilişkisineBergman’ın sinematografisinde tesadüf etmek mümkündür.
Felsefeyi matematik ve fizikle yoğuran, mutedil bir babanın elinde büyüyen Pascal, Descartes’ın cümlelerinde olgunlaşan rasyonalizmle hesaplaşmasıyla Bergman’ın dikkatini çekmiştir. Zira Bergman’ın da rasyonalizmle arası limonidir.
Pascal’ın mutedil bir babanın elinde Katoliklik mezhebini benimseyerek büyümesi, Bergman’ın Protestan bir papaz olan babasının gölgesini her daim yanında hissetmesi, iki ismin ortak paydada buluşmasını beraberinde getirir çünkü hem sözü edilen iki mezhep, sanıldığının aksine aynı cümlelerin izini takip ederler, hem de onlar bu mezheplerin ateşli savunucuları olmak için çaba sarf etmemişlerdir.
Kendisine Descartesçı gözlerle bakanlar için Pascal, İlerici değildir. Oysa bu gözden istifade edilmediğinde Descartes’tan ve tilmizlerinden daha ileride durduğu berrak bir şekilde görülebilecektir.
Bergman, modernizmi sinemanın vazgeçilmezi olarak görenler için Modern hatta Modernistbir yönetmendir. Oysa, sinematografisi, bu cümleyi değilleyen eserleri bir araya getirmiştir. Buradan Bergman’ımodernizmle konumlandıranların, konumlandırma fiilinden bihaber oldukları sonucuna ulaşılabilir.
Bergman’dan önce doğan ve sonsuzluğa uğurlanan Bataille’ın ona katkısı Pascal’dan daha fazladır.
Kurgusal ve teorik eserlerinin çoğu Türkçeye çevrilen Bataille, Bergman’la,Nietzsche’den ilham alarak Foucault’nun zeminini hazırladığı ve Kötülüğün Metafiziği adını verdiği bir teoriyi ete kemiğe büründürdüğü için bir araya getirilmelidir.
Ayşegül Sönmezay’ınEdebiyat ve Kötülük başlığını vererek Türkçeleştirdiği la Littérature et le mal’de kendilerine, Modernistetiketi vurulan kalemlerin edebiyatçılıklarını yeniden, modernizme içeriden eleştiriler getirerek inşa eden Bataille, kötülüğü, iyiliğin zıddı olduğunu söyleyenleri umursamadığının altını çizmiştir.
Bergman’ın, ruhun kılcal damarlarına nüfuz etmeyi amaçlayan sinematografisi de iyiliğin zıddı olmayan kötülüğün portresini çizen çalışmaların toplamıdır.
Erotizmi, burjuvazinin ahlaksız ahlakına; irrasyoneli rasyonele; standart dışını, standarda; mantıksızı mantıklıya; itaatsizliği konformizme yeğlemek de iki ismin olmazsa olmazlarıdır.
Anneyi, annelik etiketinden kurtararak tanımak, cinselliği, ata ve anaerkil kodlarla çözmemek de Bergman’laBataille’ı halleştirebilecek fiillerdir.
Ullman’ın 2000’de çektiği Trolösa (Sadakatsiz), Bergman’ın Nietzsche ve onun yirminci yüzyıldaki sorgulayıcı sözcüsü Bataille’la nasıl canciğer kuzu sarması olduğunu, hikâyesinden önce ismiyle izleyiciye söylemiştir.