Ernst İngmar Bergman-19
Librettosu Johann Emanuel Schikaneder’in kaleme aldığı Die Zauberflöte (Sihirli Flüt); Pamina adındaki karakterin, bilge İsis ve Osiris rahibi Sarastro tarafından, Gecelerin Kraliçesi olarak nam salmış annesinden uzaklaştırılarak mabede kapatılmasını anlatmıştır.
Anne, genç prens Tamino’yu kızı prenses Pamina’yı arayıp bulması ve Sarastro’nun dairesinden uzaklaştırması için ikna etmiştir.
Kendisine verilen görevi layıkıyla yerine getiren Tamino, Sarastro’nun müridi olma yolunda ilerlemiştir.
Schikander ve onun metnini opera formatında sahneye taşıyan Mozart, ön planda, teolojinin varlığını ziyadesiyle hissettirdiği bir iktidar mücadelesinden söz etmişlerdir. Arka plandaysa vurgulanan tesirin her daim bir doğrultuda ilerleyemeyeceği, evdeki hesabın çarşıya her daim uyamayacağıdır.
Operayı Trollflöjten adını vererek İsveç’e taşıyan Bergman’ı, arka planda ele alınan mevzu daha fazla ilgilendirmiştir.
Protestan bir papazın oğlu olduğunu unutmayan Bergman, uyarlamasında, Sarastro’nun prensi etkilediği bölümlere daha fazla yer vermiştir. Trollflöjten’i diğer uyarlamalardan bu gayreti ayırmıştır.
Konusunu senaryolaştırmayan, oynanan operayı, seyircileri ve arada dinlenen oyuncuları filme çeken Bergman, yine yüzlere daha fazla odaklanmıştır.
Ahmet Oktay’ın bir kitabının başlığı olanHer Yüz Bir Öykü Yazar’ın, Bergman’ın Mottosu olduğunu söylemek mümkündür.
Yüzün bir hikâye yazarken, başka metinleri de harekete geçirdiğinin altını çizen Bergman, Die Zauberflöte’ye bu özelliği dolayısıyla sabitlenmiş olmalıdır.
Bu uyarlama, filmler arasında bağ kurma meziyetine sahip izleyiciye, Akira Krosawa’nın1951’de yönettiği 白痴Hakuçi (Budala)yi hatırlatacaktır.
Kurosawa da Bergman’dan yıllar önce, eserlerini Japonca kaleme almayan bir yazarın romanını Rusya’dan Japonya’ya taşırken eserin özüne müdahale etmemiştir.
Dostoyevski’nin Japonca konuşmak yerine Japonların hâllerine tercüme olduğu uyarlama belgesel özelliği taşımamasıyla Bergman’ın çalışmasından ayrılmaktadır.
Bergman’ın, karakterleri Schikaneder ve Mozart gibi Almanca konuşturmadığı, Die Zauberflöte’nin fotokopisini çekmeden gün yüzüne çıkardığı Trollflöjten, Bergman’la özdeşleşen depresif sinema diliyle de diğer uyarlamaların olabildiğince uzağındadır.
Farklı konuları ele alsa da onunla dirsek teması kurabilmiş uyarlama Kurosawa’nın sözü edilen çalışmasıdır.
Müzikal olarak tanımlansa da diğer müzikallerden depresif diliyle uzak duran Trollflöjten, izleyiciyle, sinemaya tiyatrodan gelmiş ve tiyatroyla arasına bir mesafe yerleştirmek gibi bir derdi olmayan bir yönetmenin bir başka çalışmasını buluşturmuştur.
Bergman’ın bir sene sonra çektiği Ansiktemotansikte (Yüzyüze), depresif haritasının sınırlarını genişlettiği bir çalışma olarak filmografisinde yerini almıştır.