‘Erkek egemen işgüzarlıkları…’
Ülkemizdeki çok ciddi bir sosyolojik problem kadın cinayetleri ve bununla bağlantılı olan kadın erkek eşitsizliğini konunun uzmanı Sosyolog Faruk Özcan ile konuştuk.
Ataerkillik ile kadına şiddet arasında, sigarayla uyuşturucu arasındaki ilişkinin bir benzeri vardır diyen Sosyolog Özcan, ” Tabi ki, her sigara kullanan uyuşturucu kullanmaya teşebbüs etmese de, her uyuşturucu kullananın sigara içmişliğinin olması gibi; her ataerkil erkek kadına şiddete kalkışmasa da, kadına şiddete tenezzül eden her erkeğin muhakkak ataerkil kültüre mensup olduğu da aşikârdır.Bu nedenle, ülkemizde ataerkil kültür sürdükçe, kadına şiddet de bitmeyecektir. Öyle ki, kadına şiddeti doğuran asıl bataklık, ataerkil kültürümüzdür. Artık günde ortalama 3 kadınımızı ataerkil teröre kurban ediyorken, ataerkillik bataklığını kurutmadan kadın şiddet olgusunu bitirebileceğimizi sanmak, kadınlarımızın hayatını tehlikeye atan bir kumara dönüşmüştür. Kaldı ki, ataerkil kültürümüz kadına şiddet konusunda hakikaten masum olsa, ilk birkaç istisnai örnek karşısında, henüz bir toplumsal olayken hemen harekete geçerek, her gün 3 kadın cinayetine, bir toplumsal olguya varmadan duruma el koyardı, ama eğer “ataerkil kültürümüz hakikaten masum olsaydı”, ama değil maalesef” ifadelerini kullandı.
ÇOCUK YETİŞTİRME ŞEKLİMİZ…
Toplumumuzda kadın cinayetleri, ataerkil kültürün güç gösterisine dönüşmüşken, kadına şiddete yönelik ilk akla gelen önlem olan cezaları arttırmak da, gerekli olan-ama yeterli olmayan bir adım olmaktan öteye gidemeyecektir diyen Sosyolog Faruk Özcan, ”Burada kesin çözümü, ataerkil kültürümüzün kadına şiddeti doğuran asıl bataklık olduğunu biran önce görebilmemiz sağlayabilecektir. Bunun için de, erkek çocuklarımızı yetiştirme şeklimizi, onlara doğru diye öğrettiklerimizi tekrar tekrar yeniden değerlendirmemiz gerekmektedir” dedi.
“YÜRÜ ASLANIM KİM TUTAR SENİ”
Sonrasında Faruk Özcan, “Ataerkil kültür ile kadınlar için birer serseri mayın olacak şekilde erkek çocuklar yetiştirmenin aslında ne onların ailelerine, ne de topluma tek bir faydası bile yoktur. Tabi burada, günümüzde erkek çocuk yetiştirmenin de kendine göre zorlukları olduğunu yok sayıyor değiliz. Ancak erkek çocuklarımıza örneğin; Kendisinin ve ailesinin haklarını korumasını öğretmenin tek yolunun, başkalarının haklarını gasp etmek olmadığını, hayatta kalabilmek için mücadele etmesi gerektiğini öğretmek gerektiği kesin olsa da, bunun tek yolunun, kadınların bir defa mücadele ettikten sonra bir ömür boyu elde tutulan bir tür savaş ganimeti olarak görülmesi olmadığını, kadınların her yeni gün yeniden ilgiyi canlı tutma mücadelesiyle ancak elde tutulabileceğini, bu mücadelenin de şiddet diliyle değil, ancak ilgi diliyle olabileceğini, hayattaki en güzel şeylerden biri olan sevmenin hastalıklı bir sahiplenmeyi gerektirmediğini, “ya benimsin ya toprağın” üslubunun değil erkek olmakla,insan olmakla bile bağdaşmadığını, aşık olmanın erkeğe tek taraflı kuruntuları gerçek sanma hakkı vermediğini, “hayır’ ın sadece “hayır” anlamına geldiğini ve sindirilmesi gerektiğini anlatamıyoruz doğru bir şekilde. Üstelik bunları doğru bir şekilde erkek çocuklarımıza anlatacağımıza, daha en başından onların hırçınlıklarına göz yumup, “delikanlı adam”, “yürü aslanım kim tutar seni” dolduruşlarıyla kodlayıp, hatalarıyla yüzleştirmediğimizden, erkek çocuklarımız ataerkil tehlikenin birer taşıyıcısına dönüşüyorlar“ diye konuştu. Erkek çocuklarımızı özgüven sahibi yapacağız derken, kaba-saba olmalarına sebep oluyoruz açıklamasını yapan Özcan, “Sonrası elde var gazetelerin üçüncü sayfalarındaki ataerkil canavarlar… Psikopat olmanın tanımında bile geçebilecek olan kabul ve davranışları, adam olmanın gereği sanıyoruz, hem de üstelik bunları kültür diye-doğru diye çocuklarımıza aktarıyoruz… Ataerkil kültürümüz erkek egemen işgüzarlıklarla doluyken, hâlâ namusu-günahı sadece kadınların omuzlarına yükleyebilen erkek egemen önyargıları geleneksel kültürümüz diye yeni nesillerimize aktarma gafletinden biran önce vazgeçmek durumundayız. Öyle ki, değerlerimizi yeniden değerlendirmemiz gerektiğini söyleyebilen bir Nietzschemiz olmasa da, ataerkil kültürümüz konusunda yapmamız gereken de, tam olarak değerlerimizi yeniden değerlendirmek. Daha erkek çocuklarımıza tek eşli olmayı bile öğretme gereği duymazken, kız çocuklarımız için “kızını dövmeyen dizini döver” gibi cinsiyetçi söylemi sorgulamaksızın doğru kabul ediyoruz. Boğazımıza kadar erkek egemen işgüzarlıklara batmışken, kadın cinayetleriyle yine faturayı kadınlara ödetiyoruz ” şeklinde konuştu.