Ekonominin Üç Meselesi: Faiz, Enflasyon ve Kur (II)

23.12.2024
A+
A-

Merkez Bankası’na her sene başında sorulan ve cevabı belli olan flaş bir sorudur: “Yılsonu kur hedefiniz nedir?” Merkez Bankası bu sorunun ciddiyetine bakmadan anında / hiç düşünmeden cevap verir buna: “Belirli bir kur hedefimiz bulunmamaktadır.”
Tahmin edilebilirlikten uzak bir para birimimiz olsa da piyasanın ‘kendiliğinden’ doğan her iki yöndeki hareketlerine karşı müdahalelerde de bulunabilir Merkez Bankası. Resmi olarak bu kur hedefinden doğan bir müdahale değil, piyasanın dengeye oturmasını sağlamak bir için yapılan bir hamledir.
İlk yazımızda “faiz büyüktür enflasyon, o da büyüktür kur artışı” diyerek kur beklentisi hakkındaki ipucunu da söylemiş olduk. Bu beklentimizi oluşturan son ana faktör “carry trade” oldu.
Carry trade; düşük faizli para birimlerinden borç alarak daha yüksek faizli para birimlerine yatırım yapılmasıdır. Merkez Bankası faiz oranını %50 olarak belirlemesinden sonra faiz oranı düşük olan para birimiyle borçlanıp (önceden böyle yazmaya gerek yoktu, Japon Yen’i der geçerdik.) TL gibi yüksek faiz veren enstrümanlara yatırım yapılmasıyla ülkemize bir para girişi sağlandı. Görünürde düşük riskli gibi görünse de yatırım yapılan ülkenin para birimindeki oynaklık bu ‘trade’teki risk unsurudur.
Ülkeye yabancı para girişi sağlanıyorsa kurda aşağı yönlü veya stabil hareket beklemek doğaldır. Merkez bankamız buna izin vermeyerek ‘alıcı’ duruma geçti ve rezervlerini güçlendirmeye devam etti. Bu da kur düşüşü beklentisini bitirerek sınırlı hatta kısır bir yükselişe yol açtı. Merkez Bankası şu mesajı vermiş oldu: ‘Ülkede döviz rezervi sıkıntısı olmayabilir ama o döviz bende değil. Öncelikle bireysel döviz edinimin önüne geçeyim. Beklentiler sınırlı olsun. Kurumsal firmaların da döviz cinsi borçlanma iştahını kabartayım.” Bunu beklentilerin yönetilmesi olarak makul karşılayabiliriz. Ancak halkın döviz arzusu devam ettikçe baskısını arttırarak törpülemeye devam ediyor. Kurumsal firmalar da döviz cinsi borçlanma yaparak veya genellikle yabancıların yaptığı ‘carry trade’i bıyıklı yabancı rolünü oynayarak kendileri de bu fırsattan yararlandı.
Yabancılar bu carry trade pozisyonu kapatmak istediklerinde TL sat – Döviz al tuşlarına basmak zorundalar. Aslında KKM (Kur Korumalı Mevduat)’nın yeni versiyonunu uyguladık. Artık kur artarsa carry trade çıkışı yaşanacak ve başlangıçtaki yerimize geri döneceğiz. Kısır ve kusurlu bir dengede yol almak zorundayız. Ekonomi yönetimi 2025 yılında da bu tavrından vazgeçmeyecek gibi gözüküyor.
2023 yılı aralık ayında göreve gelen El Loco (deli) lakaplı Arjantin’in yeni devlet başkanı Javier Milei, seçim öncesi verdiği sözlerin hepsini tutmasa da Arjantin Pesonun değerini göreve gelir gelmez %50 düşürdükten sonra yıllık enflasyon 5 ayda (Nisan 2024) %292,20’ye kadar çıkıp Kasım 2024 itibariyle %166’a kadar hızı düştü. Bu düşüşü sağlarken El loco lakabının hakkını da verdi! Onbinlerce işten çıkarma. Milyonlarca yoksul…
Türkiye’de bu yöntemin izlenmeyeceğini açıkça görüyoruz. TL devalüasyon sürecinin beklentinin tamamen dışında olduğu ve ekonomi yönetiminin daha idare edilebilir bir yol aradığı açık. Aslında TL’deki devalüasyon fırsatı daha düşük oranlarla da sağlanabilirdi. Artık daha uzun süre idare edilmesi gereken, sabit yatırımın şart olduğu, carry trade gibi yan parasal faktörlerin hemen bırakılamayacağı bir sürece girdik. Merkez Bankası ve ekonomi yönetimine Amerika ve Avrupa Merkez Bankalarının faiz indirimleri fayda marjı sağlayabilir. Suriye’deki son gelişmelerle, eğer mülteci sayısında beklenen düşüş sağlanırsa belli sektörlerde işçilik ücretlerinde bir artışa yol açabilecekken; gıdaya ulaşmada talep düşüşü veya belli bölgelerdeki satılık veya kiralık konut fiyatlarında bir miktar düşüş görülebilir. Suriye ve Ukrayna’daki müspet gelişmeler ise ticareti arttırıcı bir unsur olarak bizi bekliyor. Merkez Bankası döviz rezervi de kur üzerinde oynaklık riskini azaltıcı bir faktör olmaya devam edecek.
Sonuç olarak; 2024 yılı başındaki kur hedeflerinin 2025 yılı için geçerli olduğu bir dönem bizi bekliyor. 2025 yılı genel görünümünü altı aylık iki döneme ayırmak gerekiyor. Bir yılda iki farklı dönemi görebiliriz. Birinci altı ayda beklentiler ve bu beklentilere bağlı hareketleri bir miktar daha görebilirken, ikinci altı ayda belli bir noktaya düşmüş enflasyonun ne olması gerektiği konusunda karar vericilerin mevcut şartlara bağlı olarak mı hareket edeceği; yoksa dış faktörlerdeki olası güzel gelişmelere mi bel bağlayacağını göreceğiz.

Haftanın Sözü:
Piyasalar mantık ile değil hayvanî içgüdüler ile hareket eder.
​​​​​​​​Keynes

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.