Edmund Rostand, Cyrono de Bergerac ve Sabri Esat Siyavuşgil
Kendisini Turan’ın Kurucusu olarak gören, Organize Suç Örgütü Lideri ve Mafya Patronu sıfatlarını reddeden Sedat Peker’in YouTube üzerinden yayımladığı onuncu videosunda Cyrono de Bergerac’tan söz etmesi, aslında takip etmediklerini söyleseler de, videolara kayıtsız kalamadıklarını itiraf edenleri şaşırtmış olabilir ama Türkçeye kazandırıldığından bugüne kadar, eserinin ve dolayısıyla yazarının tam anlamıyla idrak edilememesi garipsenemez çünkü Türkçe konuşan, Şerif Mardin’in tabiriyle Memur- Aydın olmaktan kurtulamayanların nazarında Rostand özelinde Fransa, Yirnisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin Sefaretname adını yakıştırdığı eserinden ibarettir. Ondan sonra, odağına Paris’i alan birçok metin gün yüzüne çıkarılmışsa da, yazarları, Efendi’nin cümlelerinden fazlasını kuramamışlardır.
Cyrono de Bergerac’la özdeşleşse de, Rostand sadece bu eserin yazarı değildir. Kaldı ki ona bu eseri kaleme aldıran, diyaloglarında gizleme ve beraberinde servis etme gereğini duymadığı şairliğidir.
Teknokrasiyi poetikayla buluşturan bir babanın oğlu olan Rostand’ınWilliamShakespeare’inFransa’daki Versiyonu olduğu sıklıkla vurgulanır ama bunun afaki düşünmenin ürünü olduğu es geçilir.
Zira Rostand, hem Shakespeare gibi, okuruna sömürgeci söylemi benimsetmeyi ilke edinen bir isim değildir, hem de altını, ucu sivri kalemle çizdiği muhalifliğini yumuşatmadan eserlerini çoğaltmıştır.
Edebiyat, kültür ve sanat ortamına sinmiş, ikiyüzlülükle yüzsüzlük arasında mekik dokuyan ahlaksız ahlak anlayışını afişe etmekten uzak durmayan; Moliére, OctaveMirbeau, Stendhal gibi kalemlerle bu özelliği dolayısıyla ortak paydada buluşturulabilecek Rostand’ın sözü edilen eserini Türkçeye kazandıran Sabri Esat Siyavuşgil, Yedi Meşaleciler hareketine ismini vermesine rağmen, kadri kıymeti bilinmemiş bir imzadır.
Rahle-i tedrisinden Cemil Meriç’in de geçtiği, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıfta okurken Fransa’ya gönderilen, Dijon ve Lyon üniversitelerinde felsefe eğitimi alan, Türkiye’ye dönünce Gazi Terbiye Enstitüsü’nde felsefe öğretmenliği görevini üstlenen, 1942 yılında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde psikoloji profesörlüğüne getirilen Siyavuşgil, Fransa’ya Efendi gibi gitmediği için çevirisi, orijinalinin gölgesinde kalmamıştır.
Siyavuşgil, ezberi bozmayan edebiyat tarihi kitaplarında, Yedi Meşaleciler’inİsim Babası olarak tanıtılır ama onun Rostand’la kurduğu Memur- Aydın olmanın ötesinde duran bağa yönelik bir parantez açılmaz çünkü Siyavuşgil, Cyrono de Bergerac’ın ana karakteri gibi “İstemem, eksik olsun.” diyerek bu dünyadan göçmüştür.
Felsefeye ilgisi, sadece o yıllardakinin değil, bugünün de ötesindedir. Dogmatiklikle birlikte determinist bakış açılarını elinin tersiyle itmiş, arka plan arkeolojisiyle daha fazla meşgul olmuştur.
Psikolojiye, psikanalizden haberdar olduğu ölçüde saygı duymuştur. Profesör unvanını almıştır ama unvanın değil, bilimin istediklerini yerine getirdiği için, Entelektüel Gevezelikin başrolü üstlendiği ortamlarda simasına tesadüf edilmemiştir.
Peker, söz ettikten sonra Cyrono de Bergerac, Bir Gün Tek Başına gibi Çok Satan Kitaplar listesine girmemiştir çünkü hem Türkiye’de tiyatro oyunu kitabı okunmaz, tiyatro oyunu izlenir, hem de onu okumanın patrimonyal devlet anlayışını beslemeyeceği bilinmektedir.
EdmundRostand ve sadık çevirmeni, daha doğrusu, Can Yücel’in deyimiyle Türkçe Söyleyeni Sabri Esat Siyavuşgil, teknokrasi ve bürokrasinin; edebiyat, kültür ve sanata nüfuz eden dilinin bağlanması temennisiyle ter döktükleri için, Türkiye’de her daim hatırlanacak isimler değillerdir.
Peker, kendisine İstemem, eksik olsun, ifadesi cazip geldiği için eserden ve yazarından söz etmiştir. Buradan daha farklı anlamlar çıkaranlar ve aklının ucuna gelmeyeceği noktalarda Peker’i konumlandıranlar da Efendi’nin bir dediğini ikiletmeyen torunları olduklarını bir kez daha belgelemişlerdir.