DÜNYA VAR MIYMIŞ…
6 Şubat sabahı 14 milyon vatandaşı doğrudan etkileyen Türkiye’nin unutamayacağı en acı tarihi yaşadık. Bir şehir, bir bölge ya da bir belde değil, oldukça geniş sahada büyük yıkımlara yol açan sarsıntılar meydana geldi. Türkiye, uluslararası yardımı da içeren 4. seviye alarm verdi, ülke genelinde 7 gün süreyle milli yas ilan edildi. 9 saat arayla Kahramanmaraş’ın iki ayrı ilçesinde iki büyük deprem oldu. On önemli şehir yerle bir oldu. Binlerce bina enkaz, koskoca coğrafya perişan oldu…
Bu perişanlığın tamamı bu topraklarda, bu coğrafyada yaşandı. Hep biliyorduk, gerçekle yüzleşince bir daha unutmamak üzere ne kadar büyük risk ve tehlike altında olduğumuzu gördük. Yaşananlar toplumsal düzeyde önlem almadaki yetersizliklerimiz, hatalarımız, eksikliklerimizin bir sonucu olarak, küçük çaplı depremlerde dahi direnç gösteremediğimizi kanıtlıyor.
Haberlerde depremzedelerden en çok şunu duyduk “Ölmedik ama ölmekten beter olduk” gerçekten tam olarak bu. Duyguların tarifini yapmak çok güç ama sayfalarca yazılar da yazsak, aylarca konuşulsa da yaşananların ağırlığı şu tek cümleden öteye geçemeyecek.
Japonya başta olmak üzere, Meksika, İtalya, ABD gibi depremlerde büyük kayıplar yaşamış ülkeler depremi korku olmaktan çıkartıp, aldığı önlemlerle ağır kayıpların önüne geçmeyi başarabilmişlerdir. Depremin oluşumuna engel olmak elbette imkânsızıdır ancak alınacak önlemlerle, en başta yıkıma dirençli yapı kültürü ile afete dönüşmesi engellenebilmektedir. Biz de bunu başarabiliriz!
6 Şubat depreminden sonra Bursa’da Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Derneği Yönetim Kurulu üyeleri ve şube başkanları tarafından tüm Bursa basının ve benimde bizzat katılım sağladığım bir basın toplantısı düzenlendi. Kahramanmaraş ve Hatay merkezli yaşanan büyük depremler sonrasında ortaya çıkan bilgiler paylaşıldı. Afet biliminde çok sık kullanılan bir terim vardır: “Dirençlilik.” Tanım olarak olağanüstü durumlara karşı sağlam, güçlü, dayanıklı, her zaman hazır olan ve bu özelliğini her zaman koruyabilen ve geliştirebilen bir yapıyı ifade etmektedir.” Dirençlilik, yaşanılan depremde önemi artan bir kavram olarak karşımıza çıkıyor.
Hatay Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Rasim Can, “Antakya’nın zemini lapa gibidir” diyor ve ekliyor:
“Kent alüvyon veya yumuşak zeminde yükselmiştir. Ancak asıl sorun Samandağ sahilinden çekilen tuzlu kumun binalarda kullanılmış olmasıdır. 30-40 yıllık binaların neredeyse tümünde sahilden çekilen tuzlu kumlar kullanıldı. 1997’de yaşanan depremden sonra yapı stoğunun daha büyük bir depremde ayakta duramayacağı anlaşılmıştı. Herkesin ortak fikri tuzlu kumla yapılmış, mühendislik hizmeti almamış yapıların yıkılarak yerine yenilerinin yapılmasıydı. Ama yapılamadı. Kentte çok az sayıdaki bina kentsel dönüşüme girdi. Atatürk Caddesi’ndeki tek katlı betonarme evlerde tahribat olmazken, 80’li 90’lı yıllarda tuzlu kumla yapılan binaların birçoğu çöktü. Kentimiz çok yıkıcı bir deprem yaşadı. Ancak zemine uygun yapılar olsa böylesi bir felaket yaşanmayabilirdi.”
Aslında o kadar açık ki…
6 ŞUBAT TÜRKİYE İÇİN BİR MİLATTIR
Unutmayalım depremin ilk dakikalarında ve saatlerinde kimse yardımımıza gelemeyecektir. Bizi sadece öncesinde yapmış olduğumuz hazırlıklarımız ve bilgilerimiz koruyacaktır. Hepimizin bildiği ama görmezden geldiği bu gerçekle, deprem tehlikesine karşı planlı olmak, ailemizde, iş hayatımızda veya bulunduğumuz yerin her köşesinde kimlerin, ne zaman, nerede ve nasıl davranacağını öncenden belirlemek, bizleri olası depremin tehlike ve risklerinden koruyacaktır.
Önemli bir hatırlatma ile bitireyim: Yaşadığınız şehirde e-devlet üzerinden başvuru ile AFAD Gönüllüsü olabilirsiniz. Ayrıca AFAD Acil Mobil uygulamasını indirerek sunduğu olanaklardan yararlanabilirsiniz.
6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerde yaşamlarını yitirenleri bir kez daha en derin saygılarımla anıyor; yakınlarını kaybeden, yerleri-yurtları yıkılan kardeşlerimizin tarifi-telafisi imkânsız acılarını paylaşıyor, Allahtan rahmet diliyorum.
Afetsiz geçen huzur dolu bir hayat, güven ve sağlık içinde yarınlar dilerim…