Cahit Zarifoğlu
Gerek dünyada, gerek Türkiye’de yaşayan şairlerin çoğu, kaleme aldıkları ilk ürünlerinde kendilerinden önce gelenlerin izlerini takip etmişler ve zamanla kendilerine özgü söylemlerini olgunlaştırarak varlıklarını kabul ettirmişlerdir.
Kimi zaman bu durumun tersi de yaşanmış, şairlerin yayımladıkları ikinci veya üçüncü kitaplar, ilk kitaplarını tekrarlamaktan öteye gidememiş, şairler kendileri ve dolayısıyla Türkiye şiiri adına yeni bir sayfa açamamışlardır.
Bazı şairler de ilk kitaplarıyla, girdikleri ortamı sarsmışlar ancak zaman, bu sarsıntının geçici olduğunu hem okurlara hem de eleştirmenlere net bir şekilde göstermiştir: Sarsıntıya imza atanlar, yaşanacak artçı şokların belirleyicileri değil mağduru olmaktan kurtulamamışlardır.
1967 yılında, ilk şiir kitabını “İşaret Çocukları”adını ve-rerek yayımlayan Cahit Zarifoğlu ise, gün ışığına çıkardığı ilk şiirlerinden itibaren kendi kulvarında ilerleyen bir şair olarak dikkatleri üzerine çekmiştir.
Bu kulvar, gün yüzüne kavuşturduğu diğer kitaplarında, ilkindeki noktada takılıp kalmayan şairin kendisine kapanmasına ve izini silikleştirmesine yardımcı olmamıştır.
Kurucuları arasında yer aldığı derginin adı, onun yolunu da belirlemiştir. “Mavera”daki bir şair olarak o, bu kelime-nin iki karşılığını da özümseyerek “Mavera”da olmayı, sadece yaşam biçimi değil, yaşamın bizzat kendisi olarak algıladığı, hem “ara”da hem de “öte”de konaklamayı; “ara”da kalarak “öte”yi, direksiyonunu “öte”ye kırarken arada kalmayı ihmal etmemeyi tercih ettiği için kulvarı, içe kapanıklığın ve silikliğin resmini çizememiştir.
Resim canlı ve ahenkli olmasını, “Mavera”dan önce, öylesine uğranılmayan “Diriliş” durağına da borçludur.
“Mavera” gibi bugüne ışık tutan ancak ışığına gölge dü-şürülen, mütevazı uç beyliğini Sezai Karakoç’un üstlendiği “Diriliş”in rahle-i tedrisinden geçen şair; bu durakta; dolu dizgin ilerlerken ardında boşluk bırakmamayı, yeknesaklıktan delifişeklik devşirmeyi, iç hesaplaşmaların ağırlığıyla ezilmemeyi, hesaplaşmayı kendisiyle sınırlamamayı öğrendiği ve kavradığı ve artçı şokla birlikte sarsıntının da zeminini hazırlaması bağlamında ona mihmandar olduğu için resim, bünyesini donukluğun renklerine teslim etmemiştir.
Matlığın karşısında el pençe divan durmayan bu resim-de tarih; kime, neye, niçin ve ne zaman hesap verileceğinin bilinciyle ilerlediği için, kronolojinin tahakkümüne boyun eğmemiştir. Tarihin yanında coğrafya da tahakküm daire-sinde kalmayarak kroniği ters yüz eden söylemin peşine takılmaktan kendisini alamamıştır.
Cemal Süreya, hayata gözlerini Ankara’da açan ancak aslen Kahramanmaraşlı olan Zarifoğlu’nun şiirlerinde “Maraşlı bir delikanlı tavrı” gördüğünü vurgulamıştır. Dizeleri üzerinde yüzeyde kalmayan okuma devamı getirilmeyen, elastikiyeti kendinden menkul bu tespitin Zarifoğlu’nu, erkekegemen söylemle buluşturmayacağını gözler önüne serebilecektir. “Erkek”liğiyle gururlanmasına izin vermeyerek erkeği poetikasına çağıran Zarifoğlu’nun anladığı “delikanlılık”, kadının yok sayılamayacağı yerde başlamaktadır. Derine dalmakta ısrar eden ve savruk olmayan okuma, Zarifoğlu’nun bu düşüncelerinin içi boş, dışına perdah çekilmiş “pozitif ayrımcılık”tan beslenmediğinin, “Mavera”yı umursamayan nesnel gerçeklik çuvaldızlanarak bu aşamaya gelindiğinin kadının ve erkeğin bu aşamaya gelindikten sonra konumlandırıldığının ayırdına varabilecektir.
Soyunun Kahramanmaraş nüfusuna kayıtlı olması, Ankara’da dünyaya gelmesi Zarifoğlu’na yerelliğin obsesyonunu ve paranoyasını kuşandırmamıştır çünkü o, poetikasını “yerli”yi enternasyonal olanla hallihamur eyleme derdiyle dallandırıp budaklandırmış bir şairdir.
Müziğinin tonaliteyle yüzgöz olmasını reddeden, atonaliteninnotasyonundan istifade ederken notanın ve rengin uyumsuz uyumuna dikkatleri çeken Zarifoğlu’nun “Ma-vera”nın anlamını artıran poetikası; genel anlamda poetika üzerine poliformik bakış açıları geliştirmeyi amaçlayan “iç” ve “dış” kaynaklı, birçoğu kalburüstü teorik çalışma-nın yayımlanmasına rağmen, hala at gözlüklerinden medet umularak ele alınmaktadır.
“Mavera”nın anlamını artıran, toplu şiirleri “Şiirler” adı verilerek Beyan Yayınları’nca bir araya getirilen Cahit Zarifoğlu’nun poetikasının kapısını “gerçek” anlamda aşındırmak isteyenlerin öncelikle kendi “Mavera”larını inşa etmeleri gerekmektedir. İnşa süreci nihayete erdiğinde, aşındırdıkları kapıdan içeri girebilecek, poetikanın resmini “sağlıklı” bir şekilde çizebileceklerdir.