BOŞ DUVAR
Neden yazın bu sıcağında, deniz kenarını bırakıp betonarme şehre döndük hiç anlamıyorum. Yol boyunca şoför koltuğundaki anneme sorsam da, onun o gerginlikten yediği dudaklarından yalnızca iki kelime çıkmıştı;
“Gidince anlarsın.” Soğuk ve hissiz bir sesle söylediğinden korkmam gerektiğini anlamıştım fakat ne kadar korkmalıydım bunu kestiremiyordum.
Şehre geldiğimizde sahiden de artık bir şeylerin eskisi gibi olmayacağını anlamalıydım ama bunun için biraz geç kalmıştım, çünkü Faruk abilere gelip, yemek yiyip, kızı Selin ile oyuna dalmıştım. Evleri o kadar güzel ve büyüleyiciydi ki, bu büyüye her gelişimizde kalıp, neredeyim, ne yapıyorum, saat kaç unutup sadece bahçede oturuyor ve Selin ile bir şeyler oynayıp gölün durağanlığını izliyordum. Bu sefer gölden uzak durmamı söyleyen annemin tepkisini hiç anlamamıştım, eve gireli daha beş dakika bile olmamıştı üstelik. Bütün yol boyunca zaten tuhaf bir halde olduğu için bunu da ona yorup tarama göre takılıyordum elbette ama aklıma hiç neden bunca yolu aşıp, kendi evimize değil de Faruk abilere geldiğimizi sormak gelmemişti. Sahi neden ? Neden bu sıcakta şehirdeyiz, neden evimize gitmiyoruz, neden gölden uzak durmalıyım?
Tüm bunları sormak için fırladım ayağa, annemi bulmak için de evde onu aramaya başladım ama annem yok.
“Bu bir şakaysa hiç gülmüyorum, anne ! Nerdesin ?!” diye diye üç yüz metrekarelik evi didik didik aradım, otopark, garaj, bahçe… Yoktu, hiçbir yerde yoktu. Neden buradayız, annem neden yok, delirmemek içten diye sinir krizi geçirecekken annemi misafir odalarının birinde, üzerinde sadece bir havluya dolanmış olarak, ayakta duvara bakarken buldum. Bomboş bir duvara. Parmağımla arkasından yalnızca omzuna dokunup sordum;
“Anne, ne oluyor?”
…DEVAM EDECEK…