Bilimin sihri ozon terapi

Dr. Nevzat Güler, ozon terapi ile hücrelerdeki oksijen miktarı artarken, genç bir görünüm de elde edildiğini belirtti.

28.08.2020
A+
A-

DUYGU DOĞAN

Dr. Nevzat Güler, ozon tedavinin en bilinen ve en çok tercih edilen uygulamalarından biri olan otonom tedavi hakkında bilgi verdi. Dr. Nevzat Güler, “Özel setin içerisindeki bir cam şişeye hastadan alınan 3 cc kan ve 3 cc ozon veriliyor. Cam şişede ozon ve kan bir araya geldiğinde kanda birtakım değişiklikler meydana geliyor. Tedavi edici yanı burada. Kandan elde edilen hücreler ve antioksidan denilen maddeler nötralize ediliyor. Hem yaşlanma karşıtı hem hastalıklara karşı elde edilen moleküller hastaya naklediliyor. Bu aslında otonom dediğimiz bir tedavi yani hastanın kendi kanıyla kendisini tedavi ediyoruz. Amaç hastanın kanını kimyevi sisteme alıp işlemden geçirip hastaya verme işlemidir. Bu işlemin ana unsuru ozondur. Çünkü ozon kanla bir araya geldiği zaman kanda ciddi değişiklere neden oluyor. Bilinenin aksine Ozon gazı kandan vermiyoruz, dışarıda ozon ile kanı bir araya getiriyoruz. Kanın yüzde 55’i su, yüzde 45’i kan hücreleridir. Ozon ile kan hücrelerinin tepkimesinden yararlanıyoruz” ifadelerini kullandı.

Ozonun uzun zamandır kullanıldığını belirten Dr. Güler, “Ozon, en sık bağlanma eğilimi olan gazlardan biridir, bundan dolayı kullanılıyor. 1850’lerden hatta daha eski tarihlerden beri kullanılıyor. Aktif kullanımı ise tıpta 1960’lardır. Ozon tedavi aslında oksijen tedavisidir. Ozon, soluduğumuz havada bulunmaz stratosferde ozon tabakasında bulunuyor. Orada da bir görevi var aslında yüksek enerjili UV’leri dünyaya gelişini engeller. Bu dönüşüm ultraviyole filtrasyonunu sağlıyor.

Ozon kokulu ve renksizdir, oksijen kokusuz ve renksizdir. Yıldırımın düştüğü durumlarda ya da sabah saatlerinde sahil kenarlarında ozon kokusunu alabilirsiniz. Çünkü yıldırım düşmesi gibi yüksek enerji ile elde edilir.

Ozon solunum için tahriş edicidir. Üç şeyi parçalar; lateks, plastik ve akciğerin son durağı alvioller içerisini örten surfaktan. O yüzden solunum yoluyla hastaya ozon vermiyoruz. Tedavi esnasında kullandığımız malzemeler de buna yönelik tasarlanmış, daha çok yurt dışından gelen ozona dayanıklı ürünlerdir.

Medikal ozon saf olarak uygulanabilir, kas içerisine uygulanabilir. Ozonun ağrı kesici ve antimikrobiyal özelliği vardır. Bizim kullandığımız medikal ise tamamen kanda yaratılmış değişiklikler üzerine kullanılıyor” diye konuştu.

PANDEMİDE POPÜLER HALE GELDİ

3 bine yakın hastalıkta ozonun kullanıldığını ifade eden Dr. Nevzat Güler, “Ozon, düşük dozlarda bağışıklık sistemini yükseltirken yüksek dozlarda düşürür. Bağışıklık sisteminin fazla çalıştığı yüzlerce hastalık olduğundan bağışıklık sistemini düşürmesi de bizim için önemli. Pandemi ve genel enfeksiyonlara yatkınlık kanser ya da diyabet hastalıklarda bağışıklık sistemini düşürdüğü için bu gibi durumlarda düşük dozda kullanıyoruz. Pandemi bundan dolayı ozonu popüler hale getirdi.

Ozonun daha popüler yanı anti-aging etkisi vardır. Vücudun hücrelerine 2 yönlü etkisi vardır. Vücuttaki oksijen oranını yükseltir, hücrede kronik stres yaratan stokinleri nötralize eder, etkilerini yok eder. Ozon hem antioksidan kapasiteyi arttıran hem de hücreye oksijen götüren bir mekanizmaya sahip olduğu için çok etkili. Hastalar üzerinde bundan dolayı somut etki görülüyor.

Bütün ilaçların temeli hücre düzeyinde oksijen satürasyonunu arttırmak ve oluşan toksik maddelerin etkilerini minimalize etmektir. İlaçların yüzde doksanının hedefi bu. Ozon bunların ikisini de beraber yapmakta. Bizler 2-3 seans sonra hastanın renk tonunun açıldığını görüyoruz. Bu da her hücreye daha fazla oksijen gönderdiğimiz anlamına geliyor, zaten etki mekanizması da bu.

Ozonun hiç yapılamayacağı birkaç hastalık var yalnızca. Favizm yada hipertiroidi dediğimiz tablolarda ise hasta  hipertiroid tablosu düzeldikten sonra tedaviye başlıyoruz. Derin anemi durumlarda kansızlık durumu düzeldikten sonra ozon terapiye başlıyoruz. Bunun haricinde herkes ozon alabilir. Her yaş grubu uygundur. Ozonun ardından hasta, normal hayatına dönebilir” diye konuştu.

SONUÇ ALICI VE YAN ETKİSİZ

Meztoerapi hakkında bilgi aktaran Dr. Nevzat Güler şöyle devam etti:
Mezoterapi, lokal bir uygulamadır. Mezoterapinin mucidi Fransız asıllı doktor Piston’dur. Piston, tıbbi tedavilere yanıt vermeyen hastalarda deri içine birçok ilaç enjekte etmiş ve bu şekilde ağıyı sistemik şekilde yok ettiğini görmüştür. Daha sonra da bunu yüz gençleştirme, akne tedavileri gibi kozmetik alanda da kullanmıştır. Öncelikle Fransa’da uygulanırken günümüzde tüm dünyada doktorlar arasında uygulanır bir bilim adına dönüştü.

Mezoterapi adı altında yüz gençleştirme, yüz gerdirme, akne tedavisi, leke tedavisi bölgesel yaşlanmalar gibi birçok tedavi var. Temelde yaşlanma 25 yaşında başlar. Bu doğal bir süreçtir. Yaşlanmayı tamamen durdurmak mümkün değil ancak bizim mezoterapi ile yaptığımız güzel yaşlanma olarak ifade edilebilir. Çünkü yaş almayla beraber deri incelmeye başlıyor. Deri önce kalınlığını sonra nemini ve canlılığını kaybediyor. Yüzde ya da çeşitli bölgelerde incelme ve bununla beraber kırışıklıklar ve en sonda yer çekimi gerçeği ile deri aşağı doğru göç eder.  Ayağa kalktığımız esnada derimiz yanaklarımızdan aşağı ya da boyundan sarkar. Mezoterapi bunu nispeten yavaşlatan, derinin kaybettiğini yerine koyan bir süreçtir. Etkili ve sonuç alıcıdır. Yan etkisiz kullanılır.

Kanamaya meyilli olan bir hasta olmadığı sürece mezoterapi uygulanmayacak bir hasta yok. Ancak, mezoterapi, ince iğnelerle derinin içine girilen bir işlem olduğu için deride tahriş olabiliyor. Buradaki en büyük risk enfeksiyon ve güneş ışınları. Biz bu hastalara çeşitli hijyen kuralları ve bol miktarda, 3 4 saat arayla güneş koruyucu kullanılmasını öneriyoruz.”

HASTA, İŞLEM SONRASI İŞE GİDEBİLİR

İp uygulamasının hasta ile konuşarak yapılan pratik bir uygulama olduğunu belirten Dr. Nevzat Güler, “Mezoterapik anlamda deride sıkılaştırma ve kırışıklarda iyileştirme istiyorsak burada ipi kullanıyoruz.  Bu ipler derinin içine yerleştirdiğimiz ve deriyi bir yere asmayan zaman içerisinde oradaki deriyi kalitelileştiren uygulamadır. Diğer ipler ise askılama dediğimiz düşme olan yüzü ya da sarkmış olan deriyi yukarıya asma ile ilgili kullandığımız çentikli iğnelerdir. Mekanik olarak bir tarafı ile deriyi tutarken diğer tarafı ile derinin alt tabakasını tutar. Ve deriyi oraya stabilize eder. Bunlar deri altında 1-2 yıl kalır, çünkü bunlar kalıcı ipler değildir.

Deri çok kalın bir yapı, derinin altına uyguladığımız ipler ise çok ince ve zamanla eriyebilen bir yapıya sahip.  Dolayısıyla uygulayıcı, yüze doğru tabaka ile gitmişse hiçbir şekilde iz kalmayacaktır. Eğer doğru tabakada ise bir çöküklük görülebilir ancak bu düzeltilebilen bir durumdur.

Hasta seçimi önemli bir konudur. İp her hastaya uygulanmaz, yüzü daha ince olanlar, yanak dolgunluğu olmayan hastalar daha uğundur ve uygulama uzun süre kalıcılığını korur. Hastanın derisi kalınsa ya da daha tombul ise ip kendisini zamanla bırakacaktır.

Her hastaya kendi özelinde bir tasarım uygulanıyor. Hastaya mezoterapi ya da botoks birkaç hafta sonra etki ederken ip askı yöntemi ile gelen hastalar yarım saat içerisinde bir değişim yaşar.  Hastanın işlem sonrasında işe gidebileceği kadar rahat bir uygulamadır.

Mezoterapi cerrahi işlem olduğu gibi ameliyat şartı gerektirmiyor. Lokal anestezi ile hasta ile konuşarak yapılabilen pratik bir uygulamadır.” İfadelerini kullandı.

 

UZMAN ELLER TARAFINDAN YAPILMALI

Dr. Nevzat Güler yüzyıllardır uygulanan geleneksel tedavi yöntemi kupa terapinin yetkili doktorlar tarafından yapılmasına dikkat çekti. Dr. Güler şu ifadeleri kullandı:
“Hacamat çok eski bir uygulamadır. İlk kez günümüzde Makedonya olarak adlandırdığımız bölgede uygulanmıştır. Sonrasında uzak doğu ve Arap Yarımadasında uygulanmıştır. Asıl adı kupa terapidir. Çeşitli akupunktur noktalarına kupa uygulayarak oraya kanı hapsetme yöntemi gibi düşünülebilir.  Genelde kupalara negatif basınç verilecek deri üzerine konularak deri altındaki kanı, o bölgeye koyma olarak uygulanır.
Kupa terapisi ya da hacamat, kanın içerisindeki ağır metalleri toplama yöntemidir. Özellikle sanayi bölgesinde ağır metal işçilerinde ya da yaşadığımız çevrede solunum yoluyla veya temas yoluyla aldığımız metallerin vücuttan atamadığımız durumlarda vücut bu metalleri rezerv bölgelerine ulaştırır. Genelde sırt bölgeleri bu rezerv bölgeler için majör alanlardır. Bizler, vücuttaki ağır metalleri ve toksik atıkları almak üzerine bir tedavi uygularız.

Hacamat, geçmişte de milattan önce de günümüzde de kullanılan bir uygulamadır, ancak hacamatı yapan eller hekimdışı eller ve merdiven altı dediğimiz sterilizasyon kurallarını bilmeyen eller de olabiliyor. Sonuçta bu işlem (kuru kupa dışında) yaş kupa dediğimiz insizyon yoluyla kanı çekme işlemidir.  Birinden kan alma yolu ile deri bütünlüğü bozuluyorsa orada sterilite kuralları başlar.  Çünkü orada kan yoluyla bulaşan hepatitler, AIDS’ler, kanla bulaşan bütün hastalıklar başlar.  Dolayısıyla bunu uygulayan kişinin mutlaka sterilizasyon ve bir takım fizyolojik, anatomik bilgilere sahip olması gerekir. Ehliyeti olmayan yerlerde hijyen olmayan uygulamalar her şeyden önce riskli ve sağlıksızdır. Bakanlık bunları tespit ettiği durumda yasal süreç başlatılıyor.

Hacamatın hicri takvime göre sünnet günleri bulunuyor. O günlerde hacamat için özel odamızda hasta kabul ediyoruz. Burada da tıbbi kurallara uygun olarak işlemi gerçekleştiriyoruz. Oda içerisinde hacamat duası eşliğinde hacamatı yapıyoruz. “

 

 

 

 

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.