Sezai Karakoç’un JudyGarland’ı

26.11.2021
A+
A-

Victor Fleming’in1939’da, kendisinin de içinde yer aldığı bir ekibin kaleme aldığı senaryodan hareketle yönettiği Oz Büyücüsü izleyiciyi, SomewhereOverTheRainbow (Gökkuşağının Üzerinde Bir Yerde) adlı ezgiyle buluşturmuştur.

RobinSchulz’un imzasını taşıyan bu ezgi, sözü edilen sinema filminde, başrolü Frank Morgan’la paylaşan JudyGarland tarafından seslendirilmiş, yorum her dile pelesenk olmuştur.

Charles Bukowski gibi, cümlelerini duygusallığa icazet vermeyerek kuran bir kalemi de duygulandıran bu ezgi ve ona hayat veren Garland, Sezai Karakoç’u da etkilemiş bir oyuncu ve şarkıcıdır ve söz konusu etki, Doğulu bir şairin, Batılı bir oyuncu ve şarkıcıya ilgisi olarak değerlendirilemez çünkü Karakoç Batı’yı, Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi ve onun izini takip edenler gibi tanımamıştır; dolayısıyla, onun yüzünü döndüğü Batı’da sadece Garland yoktur.

Kalemlerini ellerine, Karakoç’tan yıllar önce alan edebiyatçıların odağındaki Sarah Bernhardt onlara süt liman bir Batı hayal ettirirken, tanınmasını Flemming’ten önce meziyetine borçlu olan Garland Karakoç’u, söz konusu coğrafyanın iki yüzüyle buluşturmuştur.

Burada etkin olan sadece buluşturan değildir. Buluşan da yola buluşturanın gölgesinde kalmamak için çıkmıştır.

Karakoç ile Garland’ın biyografileri, zevahiri kurtarma zaafına saplanmadan okunduğunda, ikisinin de her türlü tahakkümü ellerinin tersiyle ittikleri bir hayatı yaşadıkları berrak bir şekilde görülebilecektir.

Garland bir oyuncu ve şarkıcıdır ama onu ne Hollywood, ne de Broadway’in kuralları belirleyebilmiştir.

Karakoç işgüzar eleştirmenlere göre İkinci Yeni’nin Şairidirama poetikasının izi, onların cümlelerine uyulmadan takip edildiğinde böyle bir tanımı hak etmediği realitesi gün yüzüne çıkmakta gecikmeyecektir. Bu realite sadece Karakoç değil, İkinci Yeni başlığı altında sıralanan diğer şairler için de geçerlidir.

Aynı özelliği taşıyan eleştirmenler Karakoç’a Müslüman Şair etiketi vurmuşlardır ama şairin; dininin, milliyetinin, cinsiyetinin olamayacağını ve onlardan birisinin şairin nitelik düzeyini düşürüp yükseltmeye yetmeyeceğini hesaba katamamışlardır.

Karakoç söz konusu kuru gürültüyü umursamadan, yalnız değil, yapayalnız bu dünyadan göçmüştür.

Garlan da Londra’da kırk yedi yaşında hayata gözlerini yapayalnız yummuştur ve yumarken, yanında kimsenin olmasını umursamamıştır.

Amerika’nın müzikal incelemecileri, Hollywood ve Broadway’in nabızlarına göre şerbet veren isimleri yere göğe sığdıramazlarken,Garland’ın hayatını, iki elin parmaklarını geçmeyen cümlelere sıkıştırmışlardır ama Garland, köşeye çekilme hakkını kullandığı için, kimin nasıl ağırlandığıyla ilgilenmemiştir.

Sezai Karakoç ve etkilendiği JudyGarland’ı hayata, kategoriler ötesinde durmanın huzuru ve mutluluğu bağlamıştır.

Bu mutluluk ve huzurla dolup taşmayanlar, kıyılarına yanaştıklarında yattıkları yerde onların paylarına sadece mutsuzluk ve huzursuzluk düşecektir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.