Sezai Karakoç

24.05.2021
A+
A-

“İşaret Çocukları” adını verdiği ilk kitabını 1967 yılında yayımlayan Cahit Zarifoğlu, gün ışığına çıkardığı ilk şiirlerinden itibaren, etki boyunduruğunda kalmadığını ve kendisine özgü bir şiir dilini olgunlaştırdığını gözler önüne sermiştir.

İlk şiirini 1951 yılında yayımlayan Sezai Karakoç ise, etki sorunu ve gerginliği yaşamamakla birlikte, kendisinden önce ete kemiğe büründürülen şiir anlayışlarını yontarak, temizleyerek kendisine özgü bir alan açmış ve o alanı hem derinleştirerek hem de genişleterek ilerlemiştir.

1950’li yıllarda Türkiyeli şairlerin bir kısmı folklorun şiir için bir kambur olduğunu düşünerek folklordan uzaklaşma telaşına düşerlerken, bir kısmı da folkloru “Halka Doğru” gitmek için bir katalizör olarak kullanmışlardır.

Yazdığı ilk şiirlerde, folklorik öğelerden istifade etmeden folklorla bağ kurarak yontma ve arıtma işine başlayan Karakoç iki grupta yer alan imzalardan farklı bir yerde durduğunu belgelemiştir.

Onun için folklor, şiirin olmazsa olmazı olmadığı gibi, atılması gereken bir fazlalık da değildir. Folkloru o, Türki-ye’ye özgü modernizmi dallandırıp budaklandıran Türkiye’ye özgü medeniyet düşüncesini sorgulamak için araç olarak kullanmıştır.

Karakoç’a göre, folklora şiirlerinde yoğun bir şekilde yer veren şairler, folklorun güdümüne girmişler, birçok kavram gibi medeniyeti de bu güdümden kurtulamadan tanımladıkları için,  hem folkloru, hem şiiri, hem de tanımlamaya çalıştıkları kavramları çaptan düşürmüşlerdir.

Karakoç, bu şairlerin folklor sayesinde, hayal âlemine mahkûm olduklarını, oysa birçok kavram gibi medeniyetin de hayal âleminde tur atılarak değil, gerçekle yüzleşerek konumlandırılabileceğini vurgulamıştır.

Karakoç’a göre, mahkûmiyetten yakasını kurtararak gerçekle yüzleşen şair medeniyeti, uygarlıkla ortak paydada buluşturmaktan vazgeçecektir. Zira, uygarlık, Türkiye’ye, Türkiye’yi hayal âlemine dalarak Batılılaştırmaya çalışanların yapay bir ürünü, medeniyet ise, Batı’ya gökten zembille düşmediği için, Türkiye’ye de bir anda ithal edilmesi mümkün olmayan arkasında yüzyılların birikimini barındıran bir eserdir.

Ona göre, Batı gibi Doğu’yu algılamak için de devreye yapay ürün değil,  bizzat bu eser yerleştirilmelidir. Onun nazarında, Doğu’da yaşayanlar, bu eserin yerine yapay ürünü tercih eden bir kültürel gelenekten geldikleri için folklora eğilirken de yapaylıktan kurtulamamışlardır.

Karakoç, folklordaki yapaylığın teolojiye de sirayet ettiğini düşünmekte, teolojik bağlamda, doğal bir gidişattan söz edilebilmesi için yine uygarlıktan değil medeniyetten beslenilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Uygarlığın insanları tektipleştirdiğine medeniyetin ise insanların bir arada farklılıklarını hoş görerek yaşamalarına zemin hazırladığına inanan Karakoç bu düşüncelerini, kurucusu olduğu “Diriliş” dergisi aracılığıyla kitleselleştirmiştir.

“Diriliş”i yolgeçen hanı gibi kullanmayan Cahit Zarifoğ-lu’nun şiiri, poetik farklılığına rağmen bu düşünceleri kulak arkası etmediği için varlığını kabul ettirebilmiştir.

Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde dünyaya gelen, üniversite yıllarına kadar bu şehirde kalan Karakoç, folkloru yonttuğu ve temizlediği için dizeleri refleksif yerellik yutkunmamıştır.

Folklordan istifadede kantarın topuzunu kaçıranlarda hissedilen eril dil Karakoç’un poetikasında barınamamıştır çünkü o, yontma ve temizleme işlemine folklorun dilini de dâhil etmiştir.

Dizelerinin müziği folklorla boğulmadığı ve sadece Türkiye’nin değil, dünyanın merkezinde konaklayarak tonunu yükselttiği için bir müzik türüne hakimiyet hakkını vermemiştir.

Öykülemeden çok hikâye etmeyi önemseyen, dünyayı mesken ve mekân tuttuğu için bütün şiir ve düzyazı hareketlerinden esinlenen Sezai Karakoç’un şiiri, belirli sınırlar içinde tutulamayacak bir yapıya sahip olduğu halde,  sözümona kanaat önderleri, onu bir daire içine oturtma ve oradan çıkarmama mesailerini rölantiye almamışlardır.

Şiirlerini “Gün Doğmadan” başlığıyla Diriliş Yayınları’nda bir araya getiren Sezai Karakoç ise, bu sözümona kanaat önderlerine, kavramları, anlayışları ve şiiri yontan ve temizleyen poetikalemiyle karşılığını vermiştir.

Sözümona kanaat önderleri bu vasıftan kurtulamadık-ları ve önce kendi anlayışlarını yontma ve temizleme işlemini nihayete erdirmedikleri müddetçe, dünya merkezli bu şiire kibrit kutusu kadar yer ayırma gafletine sıklıkla düşeceklerdir.

Onlar bu gaflete düşerlerken, “Gün Doğmadan” nelerin doğduğunu bilen Sezai Karakoç  şiiri, görülmeyi, bilinmeyi umursamadan ve yerinde saymadan ilerlemeye devam edecektir.

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.