ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU

22.11.2022
A+
A-

Bu konuda herkes çokça konuştu ve 20 yıllık bir eğitimci olarak bu konuda benim de söz hakkım olduğunu düşünüyorum…

 

Çünkü işin mutfağında yetişmiş bir eğitimciyim…

 

Herkesin tartıştığı Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili tartışmaya katılan Sn. Yılmaz Özdil ve Sn. Nagehan Alçı’ya kendi adıma gerekli açıklamaları Kent Gazetesindeki köşemden yaptım ve gerekli cevapları verdim…

 

Bu konuda gerekli cevapları almış olacaklar ki, ikisinden de ses çıkmadı. Hatta, genellikle bir bardak su ile fırtına koparmaya bayılan eğitim haber sitelerinden dahi hiç çıt çıkmadı…

 

Çünkü neye, niye itiraz ettiklerini dahi, kendileri bile bilmiyor…

 

İtiraz eden sadece sınav istemiyoruz diye itiraz ediyor…

 

Sınav ile ilgili tartışmalara girmiyorum…

O konuda tarafsızlığımı halen koruyorum…

 

Asıl sözüm “istemezükçülere”…

 

Yani istemezükçüler yine sahnede yerini aldı. Amaç bir bardak su ile fırtına koparmak…

 

Eğitim camiasında herkes eşit statüye sahip öğretmenmiş, herkes kendi alanında uzmanmış, her öğretmen aynı standartlarda öğretmenmiş…

 

Yani tövbe haşa Allah (C. C.) sanki tüm öğretmenlere aynı zekayı, aynı aklı, aynı kabiliyeti ve aynı beceriyi vermiş…

 

O zaman aynı sınava giren tüm öğretmenler sınavda aynı sorularda yanlış yapsın, aynı soruları doğru işaretlesin, aynı puanı alsın…

 

Her meslekte olduğu gibi çırak-usta ilişkisi öğretmenlik mesleğinde de vardır ve olmalıdır da…

 

Yok diyen kişilerin yüzde yüz art niyetli, yeteneksiz ve beceriksiz kişiliğe sahip olduklarını düşünüyorum…

 

Deneyim öyle 1 günde, bir haftada, bir ayda, bir yılda olmuş olsaydı; herkes, her meslekte ordinaryüs profesör olurdu…

 

Hiç kimse profesör olmak için yıllarını heba etmek zorunda kalmazdı…

İlk günden öğretim üyesi olur, ikinci gün profesör olurdu…

 

Her şey bu kadar basit, her şey bu kadar emeksiz, her şey bu kadar çabuk olsaydı…

 

Siz de her şeyin farkındasınız…

 

Fakat öğretmenlerin kendilerini daha iyi geliştirmesini istemeyen birileri her nedense hep oldu, hâlâ da olmaya devam ediyor…

 

Çünkü öğretmen kendini daha iyi geliştirirse, öğrencilerine daha iyi eğitim verecek ya. Sanırım tüm korku bundan ibaret; öğrencilerin daha iyi eğitim almasının önüne geçmek…

 

20 yıllık, liyakat sahibi, deneyimli, akademik kariyere sahip, kendi alanımda yüksek lisans ve 11 sene önce de doktoramı tamamlamışım ve üstelik son 10 yıldır Bilsem öğretmenliği yapıyorum…

 

Şimdi matematik alanında öğretmenliğe yeni başlamış stajyer öğretmen ile beni aynı statüde görmek…

Ne ilim ile, ne bilim ile, ne mesleğe olan saygı ile, ne diplomaya olan saygı ile, hiçbir şey ile bağdaşmaz…

 

Akıl, mantık ve adalet ile alakası yok bu zihniyetin…

 

Sadece istemezükçüler grubu… Ağızlarında bir tek laf; “Her öğretmen alanında uzmandır”…

 

Her öğretmen alanında uzman olmasına uzmandır, buna bir lafımız zaten yok, kanun ve yönetmeliklere aykırı bir sözümüz olamaz. Ama kabul edilmelidir ki, bazıları daha çok uzmanlaşmıştır… Daha çok emek vermiştir… Daha çok liyakat, daha çok deneyim ve daha çok donanım sahibidir. Kendini, kendini alanında daha çok yetiştirmiştir… İşte, işin tam burasını ya akılları, mantıkları almak istemiyor… Ya da işlerine öyle geliyor… Veyahut da emek vermek zor geliyor…

 

Herkes tek tip insansa, tek tip öğretmense…Herkes tek tip akla, tek tip zekaya, tek tip kabiliyete, tek tip beceriye sahip ise…

 

O zaman müdür yardımcısına, müdüre, ilçe müdürüne, il müdürüne ve hatta öğretmenler adına oluşturulmuş sendikalara ne gerek var?

 

O halde derhal tümü feshedilsin mesela… Herkes sadece öğretmenlik yapsın. Kimsenin kimseden ast-üst farkı kalmasın. Bir sendika başkanı ile bir öğretmen aynı maaşı alsın. İl milli eğitim müdürü ile bir günlük öğretmen de aynı maaşı alsın… Öyle ya, herkes öğretmen, ne farkları var? Niye farklı maaş alıyorlar? Niye farklı statüye sahipler? Niye farklı ünvanları var? Böyle bir tuhaflık olabilir mi?

 

Öyle birilerinin istemezük demesiyle kimsenin kariyerinden, ünvanından vazgeçecek hali yok…

 

Bakanlık bu konuda bilimsel çalışmalar yapmalı…

Çünkü ben bir bilim insanı olarak sadece bilime ve ilime önem veririm…

Öyle bazıları gibi boş, desteksiz, keyfi muhabbet şeklinde konuşmam…

 

Örneğin; Bakanlık, benim gibi bir matematik öğretmenine (doktora yapmış, 10 yılı Bilsem olmak üzere 20 yıllık tecrübeye ve liyakata sahip bir öğretmene) 100 öğrenci versin, 1 yıl boyunca…

 

1 yıllık matematik öğretmenine de 100 öğrenci versin, yine 1 yıl boyunca…

 

Diğer tüm koşulları eşit tutsun. Bir yılın sonunda Bakanlık öğrencileri sınav yapsın.

Bakın bakalım benim eğitim verdiğim 100 öğrenci ile 1 yıllık matematik öğretmeninin eğitim verdiği 100 öğrenci arasında hiç fark var mı, yok mu?

 

Meydanı boş bulanlar, boş konuşmayı bıraksın!

 

Benim gibi ilim ile, bilim ile, liyakati ve deneyimi ile, mesleki kariyeri ve tecrübesi ile konuşsun.

 

Hodri meydan!

 

Dr. Meryem ÇILDIR

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.