Metin Eloğlu-2

26.04.2021
A+
A-

Can ciğer kuzu sarması olmakla, kedi köpek gibi cedelleşmek bu diyalogta iç içedir. Bu tavırlar da diyaloğun, hasbıhale dönüşmek için icazet almasını gerektirmemiştir.
Okurlarını, içlerine tıka basa doldurdukları komplekslerinden arındırmak onların bireyselleşmelerini ve toplumsallaşmalarını hızlandırmak için bu yöntemi uygulayan akımın şairlerinden Eloğlu, dilin organizmasının arkeolojisine girişerek tatlısufrenklerinin allayıp pullayıp pazara çıkardıkları İstanbul Türkçesi ile hesaplaşmıştır.
İstanbul Türkçesi akımın diğer şairlerinin de sorunudur. Eloğlu, Birinci Yeni’nin meyvelerini bu akım içerisinde de toplayarak dilin organizmasının arkeolojisine giriştiği ve bir önceki akımın içinden geldiği halde, İkinci Yeni’nin bireyselleşme, toplumsallaşma, dili kalıplardan kurtarma gibi amaçlarını göz ardı etmediği için farkını çaplandırmış bir isimdir.
Onun Türkçesi, İkinci Yeni’nin Türkçesi gibi, resmiyete bel bağlamayan, merkez megolomanisi ile taşra psikozu arasında gidip gelmeyi tercih etmeyen bir dil olduğu için, dizeleri İkinci Yeni’nin esintisine kapısını kapatmamıştır.
Eloğlu’na dilde organizma arkeolojisi gerçekleştirme gücünü Birinci Yeni’den önce, mahalleyi, sokağı, ayrıntılarıyla düzyazıya getiren isimler de vermiştir. Eloğlu aynı zamanda; eserlerinde tatlısufrenklerine aba üstünden sopa sallamayı ihmal etmeyen; Sermet Muhtar Alus, Refi CevadUlunay gibi yazarların cümlelerini şiirleştiren bir şairdir.
Bu yazarların; samimi, doğal, açık, “ötekileştirme” mekanizmasını reddeden dili Eloğlu, şiirleri dışında, düzyazılarında da yeniden konumlandırmıştır.
Erkeklerin dilleri, delikanlılığın raconlarını sayıp dök-seler de erkekegemen düzeneğin hizmetkârlığına soyunmamışlardır. İçinden çıktıkları yerin gerçekliklerini, pazu gücü gösterisini sunan kurgusal eserlerden değil, gerçekliklerinin kaynağında durarak tanımlamış ve kavramışlardır.
Kadınlar, erkeklere göre konumlandırılmamıştır. Gerçeklikleri önce kendilerini bağlamıştır. Geldikleri sınıfın bilincinde oldukları için yüksek sosyete, rüyalarının başköşesini işgal edememiştir. Hayal âleminde yaşamadıkları için, paylarına kediler gibi ani dört ayak üzerine düşüşler düşmemiştir.
Aşkının dili, elif inceliğini de mertek kalınlığını da eşiğine uğratmamıştır. Resmin gücü, her dizesinde hissedilen Eloğlu’nun aşkı, poetikasına rengârenk yayılmıştır. İçinde; arkadaşlığı, dostluğu, ihtirası, sevgiyi, tutkuyu barındırdığı için kendisini, soluk ve donuk atmosfere mahkûm etmemiştir. Planı programı elinin tersiyle iten bu dil, yirmi dört saatin karşısında reverans yapmak derdiyle kâğıt üzerinde dirsek çürütmemiştir.
Dizginsiz pornografiye geçiş izni vermeyen dili, ero-tizmin sığ sularında da boğulmamıştır. Bu dil için beden ne, korunup kollanıp kutsallaştırılmak, ne de taarruzların nirengi noktası olmak için kemiğine eti kabul etmiştir. Her keşifte kendisinin derinine inen bu dil, çıkmaz sokağının yanında, dört yol ağzıyla da içli dışlı olmayı harmanlayabilmiş bir dildir.
Müziğinin dili, türler-arasında gezinirken bir türün boyunduruğuna girmemiştir. Notaları; idealize edilmeyen, nostaljik hezeyanlara pirim vermeyen bir hayatın hem anahtarı, hem de kilidi olmak adına dizelerinde, aşırı hız ile rölanti arasında ince ayar yapan bir trafiğin mihmandarlığını üstlenmişlerdir.
Tarihinin dili; galip ile mağlup; zalim ile mazlum; muktedir ile madun arasına sıkıştırılmamıştır. Bunların ötesinde ve üstünde dillendiği için, kronoloji onu istediği kalıba oturtamamıştır.
Ne peltekliğe, ne de kekemeliğe kucak açan dilinin dibeği; neyi, nerede ve nasıl öğüteceğinin bilincinde olduğu için değirmende beyhude yere mesai harcanmamıştır.
Mehmet Taner’in, “Bu Yalnızlık Benim” başlığı altında şiirlerini bir araya getirdiği ve 2003 yılının Mart ayında Yapı Kredi Yayınları’ndan yayımladığı Metin Eloğlu; şiirini dilin organizmasının arkeolojisine girişerek biçimlendirmiştir.
Bugün, kırkının da kulpu kırık bir küp içerisinde şiirlerini, çoğaltan birçok isim ise; dillerini; tanımsız, yorumsuz bir geometrik şeklin içinden çıkaramadıkları için şiirlerini onlara ulaşacak insanlardan ve dolayısıyla kendilerinden uzaklaştırmaktadırlar.
Bu birçok isim, uzaklığı sorun etme boyutuna geçecekse; Metin Eloğlu gibi, dilin organizmasının arkeolojisine girişmeyi şimdilik hedeflemeden; dili, önce kendilerine ve onlara ulaşacak insanlara yakınlaştırdıktan sonra şiirde ve düzyazıda üretim ve yaratım sürecine girmelidir.
Organizma arkeolojisi ise, dil “gerçek” anlamda tanımlandığında zaten kendiliğinden varlığını hissettirecektir.

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.