HUZURUN ADRESİ: ESKİŞEHİR
Bayram tatilini fırsat bilip Eskişehir’e bir arkadaşımla beraber gittim. En son 3 yıl önce gittiğim Eskişehir gezisinden bir şey anlamamıştım, çünkü ilk defa gidiyordum. Size biraz Eskişehir’de gerçekleştirdiğim aktivitelerden yemek yediğim yerlere kadar her şeye bir yazıda değinmek istiyorum.
Eskişehir’e gitmek için Bursa Şehirlerarası Otobüs Terminali’nden otobüsle yola çıktık. Yaklaşık 2 buçuk saat süren yolculuğun ardından Eskişehir’e varmıştık. İlk önce Odunpazarı Evleri ile başladık. Vatandaşlardan birine “Odunpazarı Evleri’ne nasıl gidebiliriz?” diye sordum. O da çok kibar bir şekilde “Tramvaya binip, Atatürk Lisesi durağında inmeniz gerekiyor” dedi. İşin içine tramvay girince içimden 1 saat süreceğini düşündüm. Çünkü bir tramvay ne kadar hızlı olabilir ki dedim ancak yaklaşık 15 dakikada ineceğimiz durağa gelmiştik.
ÇİBÖREK YEMEDEN DÖNMEYİN
Eskişehir’e gidip de çibörek yememek olmaz dedik. Hatta bana eşlik eden arkadaşım daha önce hiç yemediğini söyleyince çok
şaşırdım ve ‘Bursa’da da mı yemedin’ diye sordum. Çünkü Bursa’da da artık çoğu yer yapıyordu. O da bana neden adının çiğ börek olduğunu sorunca ben de ‘Çiğ değil, çibörek’ diye cevap verdim. Sonra ise neden bu ismi aldığına internetten baktım. Aslında iki rivayet var. Birincisi pişerken çıkardığı sesten olduğu söylenirken ikincisi ise Kıpçak lehçesinde lezzetli anlamına gelen ‘şı’, ‘çi’ kelimesinden geldiğini öne sürüyormuş. İkinci rivayete göre ise çibörek, lezzetli börek anlamına gelmekteymiş. Tabii bize birincisi anlamsız gelirken ikincisi daha anlamlı geldi.
MÜZE GİBİ DÜKKAN
Daha sonra kahvaltı yaptığımız yerden Eskişehir’i gezmeye doğru yola çıktık. Bir de ne görelim. Hediyelik eşya satan yer ama farklı. Adeta müze gibi. Üstelik sahibi ise çok güler yüzlü ve ilgili. Zaten Eskişehir halkının çoğu böyle misafirperver. Biz müze gibi yeri gezerken arkadan bir ses yükseldi ve ‘Bir şey almanıza gerek yok, rahat rahat gezin’ dedi. Biz de teşekkür ederken arkadaşım kendisine lüle taşından bir kolye alırken hediye olarak da başka bir arkadaşına bileklik satın aldı. Satıcı ise lüle taşının Eskişehir’e ait olduğunu söyledi ve bu alışveriş, daha anlamlı hale geldi.
BALMUMU HEYKEL MÜZESİ
Müze gibi dükkana girdiğimizi anlatmıştım ya oradaki ağabey o kadar cana yakın ve o kadar yardımseverdi ki Eskişehir halkının misafirperver olduğunu orada anladım. Sazova parkına nasıl gidileceğini sorduğumda da adeta Eskişehir’de ne yapılır nerede gezilir diye saymaya başladı, yaklaşık 5 dakika sürdü anlatması. O kadar çok yer vardı ki bir günde bütün oraları gezmek imkansız gibi bir şeydi. Bir yerden başlamamız gerektiğini düşünürken Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykel Müzesi’ne gittik. Bu müzede gelirlerin engellilere ve kız çocuklarının eğitimine harcandığı yazısını görünce içimi bir sevinç kapladı. Ne güzel bir detay, hiç unutamayacağım bir şey. Daha sonra müzeyi gezdik. Müzede tabii ki de en çok Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yer verilmişti. Atatürk’ün manevi kızı Ülkü ile ilgilendiği heykel başta olmak üzere askerlik zamanlarından birçok heykel vardı. Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine kadar birçok balmumu heykelinin olduğu müzede dikkatimi çeken başka bir detay da vardı. Şöyle ki bilirsiniz, daha çok vefat eden ünlü
isimlerin heykelleri bu tarz yerlerde olur ancak burada sadece hayatını kaybeden insanların değil, yaşayan kişilerin de heykelleri bulunuyor. Müjdat Gezen’den tutun da Ahmet Hakan’a kadar herkesin heykeli burada bulunuyor. Siyasetçiler için de ayrı bir yer ayrılmış, üstelik parti ayrımı gözetmeksizin. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan Devlet Bahçeli’ye, Kemal Kılıçdaroğlu hatta Alparslan Türkeş’e kadar düşünülen bir bölüm burası. Hatta burada da şöyle bir kural vardı. Siyasetçiler bölümünden bahsediyorum, fotoğraf çekmek yasaktı. Nedeni de gayet açıktı. Başta dediğim gibi burada görevliler tarafından fotoğraf çekiliyordu ve bu fotoğraflar sonucu elde edilen gelir yine engelliler ve kız çocuklarının eğitimi için harcanıyordu. Bu güzel davranış için emeği geçenleri kutlamak istiyorum ve gezimize devam ediyoruz.
ODUNPAZARI’NDA VEGAN KAFE
Balmumu Heykel Müzesi’nin hemen yanında dikkat çeken bir şey gördüm, fark etmemek imkansızdı. Odunpazarı Modern Müze diye geçiyordu burası. Üstelik simgesinde O III III vardı. Biz de orada bir kafeye girip soluklanmak istedik. Baristanın üstünde de bu simgeden olduğunu gördüm. Nedenini sordum. O da pek emin değildi, durdu düşündü ve Odunpazarı Modern Müzesi’ni temsil ettiğini söyledi. Odunlarla onu anlatmaya çalışmışlar. Biz de bir yeni bilgi öğrendiğimizin farkında olarak kahvelerimizi yudumladık. Barista, sadece soya sütü kullandıklarını söyleyince ilk başta nedenini anlamamıştım. Sonra beyin fırtınası yaparak pipetlerin kağıt veya kartondan olmadığını gördük. Pipetler camdan yapılmıştı. Daha sonra ise televizyon ekranından kuraklık, çevre ve veganlıkla ilgili bilgilerin yer aldığını görünce taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Burası bir vegan kafeydi. Kahvesi de diğer yerlere göre tat olarak çok güzeldi. Eskişehir’e giden herkesin bu kafeye de uğraması gerektiğini düşünüyorum.
SAZOVA PARKI’NDA MASALLARLA DOLU BİRKAÇ SAAT
Eskişehir’le özdeşleşmiş bir başka yere doğru yola çıktık. Sazova parkı. Zaten Eskişehir’e gidip de buraya uğramadan olmaz. Üstelik şehir dışından gelenler için çok büyük kolaylık. Çünkü gezilecek yerlerin çoğu zaten burada mevcut. İçinde Masal Şatosu, Nuh’un gemisi, Su Kayağı, Hayvanat Bahçesi, Sualtı Dünyası, Uzay Evi gibi birçok yer bulunuyor. Biz tabii çoğu yere girmedik, belli başlı yerleri gezdik. Masal Şatosu’na gittiğimizde önünde fotoğraf çektirdik, devasa bir yerdi. İçine girmeye kalktığımızda da gişe sırasını gördük ve vazgeçerek yavaş yavaş uzaklaştık. Parkın içinde bir yerden diğer bir yere gitmek çok uzun sürüyor olmalı ki tren bile koymuşlardı. Ancak biz yürümeyi seven insanlar olduğumuz için böyle bir olaya en azından bizim açımızdan gerekli olmadığını düşündük. Nuh’un Gemisi’nin önünde fotoğraf çekerken Hayvanat Bahçesi’ne doğru yürümeye başladık. Bursa’da bulunan Hayvanat Bahçesi’nde de çeşit çok fazla ancak Eskişehir’dekinde daha önce hiç görmediğim hayvanları da görme fırsatı buldum. Burayı gezdikten sonra hemen yanında Sualtı Dünyası’na girdik. Zaten hemen içinde. Yani ayrı bir bilet almak gerekmiyor, bunu da belirteyim. Sualtı Dünyasında çok fazla çeşit balık türü ile karşı karşıya kaldık. Buradaki balıkları gördükten sonra tünel akvaryumda daha fazla balık görme fırsatını yakaladık. Çıkışta ise çok anlamlı bir bölüm ayırmışlar. Deniz kirliliğine dikkat çekilen panoda plastikten tutun da maskelere kadar birçok nesneyi suyun içine koyarak insanlara bir mesaj vermişler. Üstelik de yazıda yazan konu daha önemliydi. Denizi kirleten insanların fark etmeden kendilerini zehirledikleri söylenen yazıda, bu cisimleri balıkların yediğini daha sonra sofraya gelen balıkları da insanların yediğini durum böyle olunca da insanların kendi eliyle kendini zehirledikleri yazıyordu. Bu duyarlılık için de Eskişehir Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere emeği geçenleri kutluyorum.
ESKİŞEHİR TEMİZ AMA PORSUK ÇAYI HARİÇ
Akvaryumu da gezdikten sonra Türkiye’nin Venedik’i olarak adlandırılan Porsuk Çayı’na doğru yol aldık. Son durağımız burası ve çarşıydı. Burada gondollarla gezmeyi çok isterdim ancak oluşan sıradan kaynaklı bu, pek mümkün olmadı. Şurada bir eleştiri yapmam gerekiyor. Porsuk Çayı dediğimiz yer, fotoğraflarda gerçekten Avrupa şehri olarak tanıtılıyor ancak hiç de öyle değil. Halini görünce içim sızladı. O anda dedim ki insan her yerde aynı işte. Kendi ellerimizle doğayı zehirliyoruz resmen. Suyun içinde her türlü pislik var. Vatandaşlarımız maalesef hiçbir özen göstermeden çöpten tutun da poşete kadar her şeyi bu çaya bırakmış. Durum böyle olunca da burası tanınamaz hale gelmiş, önceden böyle olmadığını söylüyorlar. Yalnız yine de altını çizmek isterim ki Eskişehir’de yerde çöp bulmak çok zor. Sadece bahsettiğim çayda fazlaydı çöp. Adım başı çöp kovası bulmak mümkün, yerler pırıl pırıl. Belediye ekipleri zaten 5 dakika yerlerinde durmuyor, her şey Eskişehir için diyerek…
ESKARTLARINIZI GÖREBİLİR MİYİM?
Yazının başında demiştim ya tramvay hızlı diye. Akşam gezimiz sonlandıktan sonra yeniden tramvaya binerek otogara gideceğiz. Tıklım tıklım, adım atacak yer olmayan tramvaya bir görevli bindi. Sabah da yine aynı kontrol vardı. ESKARTlarınızı görebilir miyim? dedi. Ben de gazeteci olmanın verdiği refleksle -sabah uyku sersemi ile soramamıştım- şehir dışından geldiğimizi söyleyerek bu kontrolün neden yapıldığını sordum. Görevli de kaçak binen insanların çok olduğunu, bu sistemle birlikte kaçak binen insanların önüne geçildiğini söyledi. Evet, bu kalabalıkta ben bunu sordum ve görevli arkadaş da sorumu yanıtsız bırakmadı ve ardından ekledi. ‘Avrupa’da da böyle bir şey varmış’ dedi. Eminim ki özellikle Bursa’dan Eskişehir’e gidenler için garip gelecek bir sistem.
MUTLAKA GÖRÜLMESİ GEREKEN BİR ŞEHİR
Eskişehir, şuana kadar gezip gördüğüm en güzel şehirlerden bir tanesi. Her şeyden çok, düzenli bir şehir. Kesinlikle daha önce gitmeyenlerin gidip görmesi gereken bir yer. Şahsen ben, bir kere daha gidip görmediğim yerleri gezmek istiyorum.