Güç sizinle olmasın!
Son birkaç yıldır çeşitli mecralarda yazdığım köşe yazılarında kalemime eşlik eden kelimeleri analiz ettiğimde en çok şiddetten ve öfkeden dem vurduğumu fark ettim. Şiddetin psikolojik ya da fiziksel hiç fark etmez her türlüsünden nefret ediyorum ve bunu mümkün mertebe ifade ediyorum. İşin toplumsal boyutu bildiğiniz üzere kadın cinayetleri, şiddet ve tacizden oluşuyor.
Seneler önce yazdığım “Önce adam olun” başlıklı köşe yazımda kadına şiddete, “Savaşta cephaneye silah taşıyan da kadındı, bugün evini derleyip toplayan, çalışıp evini geçindiren de kadın. Devir değişti diye kadın değerinden bir şey kaybetmedi” ifadelerimle tepki vermiştim.
“Her gün 3. sayfada okuduğumuz bu haberler gerçek, yaşananlar da hikaye ya da roman değil! Evet bu canavarlar içimizde, aramızda. Keşke başka canlar yanmasa, keşke” ifadelerimle de cinsel istismar ve tacize tepki vermiştim.
İşin toplumsal boyutunun yanı sıra bir de psikolojik şiddet olarak adlandırabileceğimiz ve iş hayatında da mobbing olarak yansıyan çeşitli durumlar var. 8 yıldır basın sektörünün çeşitli kulvarlarında yer aldım. Haliyle başta mesai arkadaşlarım olmak üzere çok sayıda insan tanıdım. Zaman zaman ailemden sık gördüğüm iş arkadaşlarımı analiz ettiğimde öfke kontrolü olan ve iş arkadaşlarına mobbing uygulayanlarına da denk geldim.
Her meslekte ve her kurumda bahsettiğim psikolojik şiddeti uygulama potansiyeline sahip bireylerle karşılaşma ihtimalimiz mevcut. Haliyle bireysel olarak yaşadığımız çatışmalardan kendimizi sağduyumuzu elden bırakmadan korumamız elzem hale geliyor.
Maalesef hayatımızın çeşitli evrelerinde aşağılık kompleksine sahip, megolaman, kendini yetiştirmek için hiçbir çabası olmadığı halde çevresindeki insanlara üstten bakan, kendini yetiştirip bir yerlere gelmeye çalışan insanları basamak olarak gören insanlarla karşılaşacağız. Sabrımızı ve sakin kalma çabamızı öfkesiyle bozmaya çalışan ve işi güç gösterisine çeviren insanlardan kendimizi korumak ve ego savaşına dahil olmaktan kaçınmak en büyük çabamız olmalı…