Ernst İngmar Bergman-4
Jungfrukällan, Bergman’ın, Kris’ten sonra ve Sommarnattensleende’den sonra çektiği sinema filmlerini hatırlatır. Bu yüzden, arada kalmış gibi dursa da Bergman’ın filmografisinin ete kemiğe bürünmesinde önemli rol üstlenen bu çalışmaların da üzerinde durmak gerekir.
OskarBraaten’inBramennesker (İyi İnsanlar) adlı oyunundan uyarlayarak 1946’da çektiği Detregnarpåvårkärlek(Aşkımızın Üstüne Yağmur Yağıyor) sözü edilen yapımların ilkidir.
Acemilik dönemi filmlerinden olsa da, Braaten’in oyununa yaslanarak çektiği bu filmle Bergman, insanın anlamı arama mücadelesiyle yıllar sonra daha fazla ilgileneceğinin müjdesini vermiştir.
Braaten, ülkesi dışında bir Henrikİbsen kadar tanınmasa da, sorgulama alanını açarken, onun kadar cesur hareket ettiğini söylemek mümkündür. Bergman’ı da zaten bu cesur duruş ilgilendirmiştir.
Bir yıl sonra yönettiği SkepptillIndialand (Hindistan’a Giden Bir Gemi)de bir oyun uyarlamasıdır ve Bergman bu kez, Finlandiya’dan bir ismin, MartinSöderhjelm’in birikiminden istifade etmiştir.
1947’de çektiği Kris’in geniş bir alana yayılmış versiyonu olarak görülebilecek bu çalışmasında yönetmen, onunla özdeşleşen; varoluşsal krizi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kendisini daha fazla hissettiren yabancılaşma sorunlarını, izleyicisine reçete sunmadan ve onu slogancı söylemin tuzağına düşürmeden irdelemiştir.
Söderhjelm de Braaten gibi ülkesi dışında bilinen bir kalem değildir, zaten Bergman da, sadece profesyonellik merdiveninin basamaklarını çıkarken değil, acemilik döneminde de, gölgede kalmış yazarların, aynı özellikteki eserlerine ve o eserlerdeki, söylemiyle özdeşleşen, geneli ilgilendirdiğini düşündüğü ayrıntılara odaklanmıştır.
Söderhjelm, Bergman’ın aslına sadık kalarak uyarladığı eserinde, sömürgeci söylemi inşa eden edebiyatçılardan Edward Morgan Forster’ınA PassageToİndia (Hindistan’a Bir Geçit) adlı romanını ters yüz etmiş, Bergman da bu fiili beyaz perdeye, acemilikten henüz kurtulmamasına rağmen profesyonellere taş çıkartırcasına yansıtabilmiştir.
Onunla aynı topraklarda dünyaya gözlerini açan Çağdaş Klasik Batı Müziği kompozitörü Jean Sibelius’un eserlerini akla getiren bir dil geliştiren Söderhjelm, Finlandiya’nın, sömürgeciliğe yüklenen nadir kalemlerindendir.
Bir yıl sonrasına kayıtlı Musikimörker (Karanlıkta Müzik)’de kadınla erkek arasındaki ilişki ve ilişkiyi katalize ettiğini düşündüğü çelişkiye ayna tutan Bergman, aynı sene çektiği, Hamnstad(Liman Kenti)’ta evden kaçınca ıslahevine konulan bir kızın bunalımının analizine girişmiştir.
Sözü edilen analiz, Bergman’ın, söylemini yere göğe koyamadığı; André Gide, Franz Kafka gibi imzaların yanında, on beş yaşından önce evden kaçma hakkını kullanmanın, insana, bireyselliğe giden ilk adımı attıracağını vurgulayan Walter Benjamin’in cümleleriyle yerini sağlamlaştırmıştır.
Bergman’ın Benjamin özelinde Frankfurt Okulu’nun teorisyenlerinden ne ölçüde etkilendiği üzerinde şimdiye kadar durulmamıştır ama filmografisi zevahiri kurtarma fiilinden olabildiğince uzakta durularak ele alındığında söz konusu etkinin yüzeyde kalmadığı berrak bir şekilde görülebilecektir.