Ernst İngmar Bergman-25
1890’da yayımlanan HeddaGabler’deIbsen, eserine adını veren, sevgi ve saygı gibi hasletleri bir kenara iten, insanlar üzerinde tahakküm kurmaktan hoşlanan karakterinin, geleneğin kıskacında kalmasını ve oradan kurtulamamasını anlatmıştır.
Bu karakterle, Bergman’ın filmografisinde karşılaşmak mümkündür. Höstsonaten’deki anne, HeddaGabler’i hatırlatan tavırlarıyla izleyicinin karşısına çıkarılmıştır. Gerçi ona göre biraz daha yumuşaktır ama yumuşaklığının sınırlarını çizen de tahakkümdür.
HeddaGabler’inHamlet’in kadın versiyonu olduğu söylenmiş ama Shakespeare’in, bu karakterini, sömürgeci söyleminin zeminini sağlamlaştırmak için ete kemiğe büründürdüğü unutulmuştur. Ibsen, sömürgeci söylemle arasına aşılamaz mesafe yerleştirdiği ve Shakespeare’in tiyatroya bakışıyla ilgilenmediği için bu ilişkilendirme sorunludur.
HeddaGablerdışında Bergman’ı etkileyen bir başka Ibsen eseri, Nora, et dukkehjem (Nora, Bir Bebek Evi)dir.
1879’da kaleme aldığı bu eserinde Ibsen, burjuvaziye mensup üç çocuklu Nora’nın, kendisine bir bebek gibi muamele edilmesini kabullenmemesi, bilinçlenmesi üzerinde yoğunlaşmıştır.
Evlilik kurumuna yüklendiği için sansasyon yaşanmasına neden olan bu eseri Bergman, bu kurumla hesaplaşırken yanından ayırmazkenHöstsonaten’de anne ve kızın diyaloglarında varlığını hissettirmiştir.
Annenin belirleyen, kızlarının belirlenen rolünü üstlendikleri Höstsonaten, ayrıntıları es geçmeyen izleyiciye Haneke’nin 2001 yılında çektiği La Pianiste (Piyanist) adlı sinema filmini hatırlatmıştır.
2004’te Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen ElfriedeJelinek’inDieKlavierspielerin (Piyano Öğretmeni) başlıklı romanından uyarlanan bu sinema filmi, ErikaKohut isimli bir karakterin psikopatolojiye ayarlı hayatına odaklanmıştır.
Viyana Konservatuarı’nda piyano öğretmeni olarak çalışan Kohut, kırk yaşını aşmasına rağmen, otoriter annesiyle ikâmet etmektedir.
Bu anne,Höstsonaten’dekinden farksızdır çünkü o da çocuğuna annelik yapmakla yükümlü olduğunu düşünmektedir
Kohut,Höstsonaten’deki kızlardan farksızdır çünkü o, mazoşizm ve pornografiye meyillidir. Bergman’ın annesi kızlarından af dilemiştir amaJelinek ve dolayısıyla Haneke’nin annesinin o taraklarda bezi yoktur.
Kohut, sözü edilen eğilimlerini annesinin üzerinde, anneliğine taarruz etmek için denemiştir ama Bergman’ın eserindeki kızlar bu yolda ilerleme gereği hissetmemişlerdir çünkü onların durumları psikopatolojiyle açıklanamaz.
Annelik ve dolayısıyla anaerkilliğin kirli çamaşırlarını sergilediği için Höstsonaten’le ortak paydada buluşturulanLa Pianiste, patolojik ve psikopatolojik sorunların sorumlusu olarak Avrupamerkezci zihniyeti gören Haneke’nin, Bergman’ın izini takip ettiğini belgeleyen sinema filmlerindendir.
Bergman’ın diğer çalışmasının analizine geçmeden, Güz Sonatı şeklinde çevirinin Höstsonaten’i karşılamadığı vurgulanmalıdır çünkü güz, otantiği çağrıştıran bir kelimedir oysaBergman, otantikle içli dışlı bir yönetmen değildir.