DİNDARLIK
Dindarlık bir yaşama şeklidir, kitaplardan öğrenilemez. Ancak dindarca yaşayanları görerek ve onların yanında bulunarak dindar olunur. Dürüstlük, temizlik, şefkat, merhamet, iyilik, yardımlaşma, sabır, cömertlik gibi vasıflar dindarca yaşamanın vazgeçilmez özellikleridir. Bunlar yoksa belli merasimleri yerine getirmekle dindar olamazsınız. Hayatın her anı dindarca yaşanmalıdır.
Dindarlık kendiliğindenliktir. Dindar olmaya kendinizi zorlayamazsınız, o gelip sizi bulmalı. Ne kadar çok peşine düşerseniz o kadar sizden uzaklaşır. Dindarlık olduğu gibi olmak, külli kudretle bağ kurmak ve ona yaslanmaktır. Dağılmışlık, parçalanmışlık ve bölünmüşlükten kurtulmak ve bütün olmaktır. “Duygular kasıtlı olarak yaratılamaz“ “Duyguları manipüle etmeye çalışmak, onları nesneleştirmektir”. Vic.F.
Din ancak hayatın her sahasında ve her anında yaşanırsa varlığından bahsedilebilir. Gerçek dindarlık yalnız mabetlerde olmaz. Yolda yürürken, alışveriş yaparken, evde otururken, kalkarken, “ayakkabınızın bağını bağlarken”, birisinin sorusuna cevap verirken, çalışırken yaşanır. Her hareketinizi bir adanmışlık içinde ve heyecan duyarak yaşarsınız. Yirmi dört saat yaşanmayan dindarlık insanın gurur ve kibrini artırmaktan, kendini bir şey sanmaktan başka bir şeye yaramaz.
Ailede ve çevrede dindarlık yoksa dindar bireyler yetişmez. Dindar bir nesil isteniyorsa bu yalnız din derslerini artırmakla olmayacaktır. Din dersleri işin ancak teorik kısmını verir. Dindarlık bir duygudur, canlı varlıklardan edinilir. Yani hangi dersin hocası olduğu önemli değil, fizik hocasından da edinilir. Çünkü din ve dindarlık hayatın bütünüyle ilgili bir olaydır. Herkesin buna ihtiyacı vardır.