Bülent Ilgar (Laterna Bülent)
3 Mayıs 2022’de sonsuzluğa uğurlanan Laterna Bülent müstearlı Bülent Ilgar, ondan yıllar önce vefat eden ve Hayalet Oğuz olarak bilinen Oğuz Halûk Alplaçin’le ortak paydada buluşturulabilir çünkü ikisi de Samuel Beckett’ın, artık her dile pelesenk olan deyimi, Daha güzel yenilmek’i ete kemiğe büründürdükleri bir hayata imza atmışlardır.
Beckett bu deyimi Charles Baudelaire’den hareketle, modernizmi topa tutmak için kullanmıştır. Türkiye’de; İlerici ve Çağdaş olmakla özdeşleştirilen ama bu fiillerle ilgisi olmayan modernizm, var olmasını güdümlü başarıya borçludur. Sözü edilen isimler de ona bu yönüyle yüklenerek, başarılı ve galip olmaktansa mağlubiyeti iliklerde hissetmeyi yeğlemişlerdir. Onların nazarında başaran aslında kaybedendir çünkü ön plandaki kendisi değildir.
Başarı, beraberinde felaketler zincirini getiriyorsa mağlubiyet, hele hele Emil Cioran’ın vurgusuyla Ezeli Mağlubiyet, önce; hakiki, samimi ve hakkaniyetli insan olma ve öyle kalma derdiyle yanıp tutuşanlara mihmandar olmakta gecikmeyecektir.
Baudelaire ve onun metinlerini analize tâbi tutan Walter Benjamin sayesinde belleklerde yer edinen Flanör de modernizmin lanetlilerinden olduğu için, kıyısına güdümlü başarıyı yanaştırmamıştır.
Ilgar ve Alplaçin’in de bu toprakların Flanörleri oldukları söylenebilir çünkü İstanbul’un havasını teneffüs ettikleri hâlde, metropol hayhuyu, Türkiye’ye özgü magazinin ilhamıyla; ün, şöhret, akıllara zarar para kazanmak, siyasetin sığlığına ve mafyatik ilişki ağına teslim olmak gibi sorunlar ikisini de esir alamamıştır.
Flanörlüğü Alplaçin; şair, yazar, çevirmen ve senarist sıfatlarını taşımasına rağmen, onları her göze sokmamasıyla ziyadesiyle hak ederken, Ilgar da bu kavrama, kaliteden önce niteliği önemsemesiyle yaklaşmıştır.
İşlettiği mekânına Laterna adını yakıştırması, modernizmle arasının ne kadar limoni olduğunu berrak bir şekilde göstermektedir.
Nikolay Vasilyeviç Gogol, Thomas Mann gibi edebiyatçıların eserlerinde, modernizmin hedef tahtasına oturtulduğu bölümlerde ağırlanan; kolu çevrilince müzik dinleten, İstanbul’da ilk kez on dokuzuncu yüzyılın sonlarında tesadüf edilen bir aletin, bir işletmeyle özdeşleştirilmesi, işletmecisinin tek düşüncesinin kasasını doldurmak olmadığını kavramak için yeterlidir.
Bu işletmecinin kalemi Alplaçin kadar kuvvetli olmasa da, nitelikli edebiyat ve sanatla canciğer kuzu sarmasıdır. Zaten bu özelliği dolayısıyla, bilinen anlamıylaişletmecilik onun olabildiğince uzağındadır.
Yenide eskiyi yaşayan, geçmişin geçmişte kalmadığının altını özellikle çizen Ilgar, geçmişi özlemekle yetinmediği içinNostaljiden medet ummamış ve bu kavramın klişeden kurtarılması için ter dökmüştür.
Tarih; Bülent Ilgar, Oğuz Halûk Alplaçin gibi isimleri unutmadığı, unutturmadığı, modernizm başta olmak üzere, insanı konformize etmekle kalmayıp, sekterliğin de yerini sağlamlaştıran kavramları elin tersiyle itme kudretiaşıladığı müddetçe, görevini layıkıyla üstlenecektir.
Aksi hâlde geriye sadece lafıgüzaf kalacak, bu da çene ve kalemi boşa yormak, tarihin içini boşaltmak, dışına da perdah çekmekten başka bir işe yaramayacaktır.