Alâeddin Yavaşça

12.01.2022
A+
A-

1 Mart 1926’da Kilis’te doğan Alâeddin Yavaşça, etkili ve dinleyiciyi mest eden bir sese sahip olmasını, şarkıcı değil de hanende olarak kabul görmesini, kalbinin Türk Sanat Müziği değil, Osmanlı Musikisi için atmasına borçludur.

Musiki özelinde sanata kıymet veren bir ailede dünyaya gözlerini açan, biyoloji öğretmeni Zihni Çelikalp’ten aldığı keman dersleriyle, Osmanlı Musikisi’ndenönce Klasik Batı Müziği için ter döken Yavaşça’nın, aynı süre zarfında dinlediği Tanbûrî Cemil Bey eserleri, Osmanlı Musikisi yolunda ilerlemesine yardımcı olmuştur.

Ailesi ona, İstanbul’un atmosferini, bu şehirden kilometrelerce uzakta yoğun bir şekilde yaşattığı için, sesine odaklanan, gözünün önünde ister istemez bir İstanbul Efendisi’ni canlandıracaktır.

Özellikle; Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdülhak Şinasi Hisar, Sermet Muhtar Alus, Sâmiha Ayverdi gibi edebiyatçıların metinlerinde portresi çizilen İstanbul Efendisi, Yavaşça’nın hayatına Kilis’te dâhil olmuş, son nefesini verinceye kadar da ondan ayrılmamıştır.

Tanbûrî Cemil Bey’in oğlu Mesut Cemil’den Hâfız Sadettin Kaynak’a; Artaki Candan’dan Münir Nureddin Selçuk’a; Refik Fersan’dan Nuri Halil Poyraz’a birçok musikişinastan ders alan Yavaşça, talebelerinde de önce musikişinaslığın filizlenmesi ve dallanıp budaklanması için uğraş vermiştir.

Musikişinas, musikiyi dinlemek ve sevmekle yetinmediği için bu sıfat kendisine yakıştırılmıştır. O, öncelikle müziksever olmadığının, müzikle musiki arasında dağların ötesinde fark olduğunun bilincindedir. Bu bilinç yaş tahtaya basmasını engellemiştir.

Yavaşca’yı, Yirminci yüzyılın kıymetli ses sanatkârlarından biri olarak gören, abartılı bir yoruma imza atmamıştır çünkü terbiyenin de terbiyeden geçmesi gerektiğine inanan sesi, doksanına merdiven dayadığında da canlılığını ve diriliğini yitirmemiştir.

Kilis nüfusuna kayıtlı şair Yavaşca’zade SezaiEfendi’nin’nin torunu olan Yavaşça, ahengi ve edayı elinin tersiyle itmeyen şairlerin hissiyatını musikiye taşımış bir hanendedir.

Sesi, diriliğini ve canlılığını, hissi, duygunun gölgesinde bırakmadığı için yitirmemiştir. His, onun nazarında, esere kalple nüfuz etmenin aracıdır.

Babası Hacı Cemil Efendi, annesi Enver Hanım ve halası İffet Çakmur sayesinde ilahiyatla alakadar olan, Cuma günlerinde ziyadesiyle iç ezan okuyan Yavaşça’nın sesindeki dirilik ve canlılıkta müezzinlik aşamasından geçmesinin payı büyüktür.

1955’te kadın doğum mütehassısı olan Yavaşça, cinsiyeti değil, insan olmayı ön planda tutan bir ailenin ferdi olduğunu eserleriyle de belgelemiş ve böyle düşünen insanların çoğalması umuduyla çalışmalarına devam etmiştir.

ProfesörDoktor unvanına rağmen tevazudan ve talep etme arzusuyla yanıp tutuşan talebe olmaktan taviz vermeden, ardında mücevherler bırakarak bu dünyadan göç eden Yavaşça, Neşet Ertaş’la ortak paydada durduğunu anlatırcasına, Gönlün gönlü bir şekilde bulacağına inandığı için sesinin tonunu düşürmemiştir.

Her kavramı neoliberal düzeneğe alet edenler o sesin, o notanın kadrini kıymetini bilemezler. Zaten Alâeddin Yavaşça da musiki merdiveninin basamaklarını ipi kuru gürültücülerin göğüslemesi için çıkmamıştır.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.