Oku ama anla düşün sorgula
İlk ayet “Oku!”
Ve ne yazık ki…
İlk terk ettiğimiz şey de okumak oldu.
Kur’an’ın mesajı açık ve nettir:
Oku, düşün, sorgula, anlamaya çalış.
Aklını kullan. Kalbini uyandır.
Ama biz…
Okumayı sadece harf ezberlemek zannettik.
İnancı şekle, dini ezbere çevirdik.
Sonra da zannettik ki Müslümanız.
Ezbercilik…
Düşünmenin düşmanıdır.
Anlamadan tekrar etmek…
Bir noktadan sonra inancı da aşındırır.
Çünkü insan…
Aklıyla, kalbiyle bir bütün olarak inanır.
Aklı ikna olmayanın kalbi de kolayca savrulur.
Bugün bu savrulmayı yaşıyoruz.
Muhammed Esed, bir asır önce Mekke’ye Giden Yol kitabında
Mısır’daki El-Ezher Üniversitesi’ni ziyaret eder.
Yanında dönemin büyük âlimi Şeyh Mustafa el-Merâğî vardır.
Şeyh el-Merâğî, El-Ezher avlusundaki öğrencileri göstererek der ki:
“Bunlar artık sadece kelimeleri tekrar ediyorlar.
Düşünmüyorlar. Anlamıyorlar.
El-Ezher’den artık gerçek âlim değil, sadece hafız çıkar.”
Ve sonra…
Şu sarsıcı teşhisi yapar:
“Gerçekleşmiş bilgileri tekrar ederek,
gerçekleşmesi gerekenleri unutuyoruz.”
Bu sadece bir asır önce El-Ezher’de yaşanmadı.
Bugün de bizde yaşanıyor.
Camilerimizde, kürsülerimizde, okullarımızda…
Ezber var.
Ama fikir yok.
Ses var.
Ama anlam yok.
İslam ve Kur’an ne diyor?
İlk günden bugüne hep aynı şeyi:
Oku!
Ama sadece oku demiyor.
“Yaratan Rabbinin adıyla oku” diyor.
Yani:
Okuduklarını anlamlandır, düşün, bağlantı kur.
Hem aklını hem kalbini kullan.
Ama biz…
Yüzeyde kaldık.
İçine inmedik.
Şekli koruyup ruhu kaybettik.
Ve işin en acı tarafı şu:
Bugün Türkiye’de gençlik büyük bir arayış içinde.
Ama öyle bir hale geldi ki…
İnancını kaybetmeye başladı.
Maddeye sarıldı, manayı yitirdi.
Kimisi deist oldu.
Kimisi ateist.
Kimisi “inanıyorum” diyor ama neden inandığını bilmiyor.
Çünkü anlatan yok.
Anlamaya yardımcı olan yok.
Rehberlik eden yok.
İslam gibi mükemmel bir sistemi…
Gençlere anlatamıyoruz.
Neden?
Çünkü biz de anlamıyoruz.
Çünkü biz de sadece ezberliyoruz.
Avrupa, bu sekülerleşme dalgasını 20. yüzyılın başında yaşadı.
Orada din, düşünceyle buluşamadı, kilise hayatın dışına itildi.
Bugün aynı yolun başında biz varız.
- yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye’de gençlik
ya “inanmaya çalışıyor”…
ya da “inanmaktan vazgeçiyor.”
Gençler soruyor, sorguluyor…
Ama doğru cevabı verecek âlimler yok denecek kadar az.
Konuşan çok.
Rehberlik eden yok.
Oysa İslam…
İnsanın hem dünya hem ahiret saadetini hedefler.
Sadece ibadet değil…
Ahlak, adalet, bilgi, üretim, huzur da öğretir.
Şimdi tekrar dönelim ilk emre:
Oku!
Ama neyi?
Hayatı oku.
Kainatı oku.
Kendini oku.
İnandığın şeyi oku.
Ve oku ama düşünerek oku.
Ezberleyerek değil, anlayarak…
Gençlik arayış içinde olabilir.
Ama yönünü kaybetmemesi için…
Ona yolu gösterecek insanların, kurumların,
önce kendini düzeltmesi gerekir.
İslam, insan için en güçlü rehberdir.
Ama şekle takılıp özünü kaybettiğimiz sürece…
Ne gençlik bizi anlayacak…
Ne biz gençliği tutabileceğiz.
O yüzden…
Ezberden değil, anlamaktan başlayalım.
Tekrardan değil, tefekkürden yürüyelim.
Ve unutmadan:
Oku!
Çünkü okumadan…
Hiçbir şey olmaz.