“Ülkenin yöneticileri enkazın altında kaldı”

CHP’li Nilüfer Belediye Meclis Üyesi Günce Çelik ve Yıldırım Belediye Meclis Üyesi Kadir Kağan Demirbaş, 6 Şubat depremlerinin ikinci yılında hükümetin ihmallerini belediye meclis toplantılarında eleştirdi. “Bu ülkenin yöneticileri enkazın altında kaldı” diyen meclis üyeleri, yapılaşma politikalarından imar aflarına kadar birçok konuda hükümeti sorumlu tuttu.
CHP’li Meclis Üyeleri Çelik ve Demirbaş’tan 6 Şubat konuşması: Ülkenin yöneticileri enkazın altında kaldı
Nilüfer ve Yıldırım Belediyelerinde Meclis Üyeliği görevini yürüten Cumhuriyet Halk Partili genç meclis üyeleri Günce Çelik ve Kadir Kağan Demirbaş ilçelerindeki meclis toplantılarında yaptıkları açıklamayla 6 Şubat depremlerinin yıkıcı etkilerinin devam ettiğini ve hükümetin depremin ardından 2 yıl geçmiş olmasına rağmen attığı adımların yetersizliğine dikkat çekti.
CHP’li Meclis Üyeleri Günce Çelik ve Kadir Kağan Demirbaş ilçe belediye meclis toplantılarında yaptıkları konuşmalarda 6 Şubat depremlerinin ardından yaşananlara dikkat çekti.
Demirbaş ve Çelik, depremde hayatını kaybeden 53 bin 537 kişiyi anarak başladıkları konuşmalarında, depremin ardından yaşanan ihmaller, plansızlık ve yetersiz müdahale nedeniyle ikinci bir deprem yaşandığını söyledi.
“ÇADIR SATANLAR HESAP VERMEDİ”
Halkın büyük bir kısmının kendi elleriyle enkaz altında kalan yakınlarına ulaşmak için çalışırken, hükümetin harekete geçmekte yavaş kaldığını ifade eden Demirbaş ve Çelik, “3 gün boyunca harekete hazır ordumuzu kışlada bekletenler, vatandaşlarımız o soğukta, kar içinde kurtarma mücadelesi içinde canlarını beklerken çadır satanlar hala hesabını veremediler” dedi.
Bursa’nın da deprem tehlikesi yaşadığını ifade ettikleri konuşmalarında, “Şehrimizdeki kentleşme aktif fay hatları üzerinde şekillenmekte. Ancak bu afetlerle gelen uyarılar göz ardı edilerek, bilimsel dayanağı olmayan, toplum yararını hiçe sayan, rant odaklı planlama ve kentleşme politikaları sürdürüldü. Sürekli değişen yönetmelikler ve parçacıl planlama pratikleri ile kontrolsüzce yapılan kentsel dönüşüm projeleri, eski yapı stokunun yenilenmesi ve güçlendirilmesi yerine dere yatakları, mera alanları, orman alanları, koruma alanları ve hatta deprem toplanma alanları ayrıcalıklı imar hakları ile yapılaşmaya açıldı. İmar affı gibi uygulamalarla kuralsız-kontrolsüz yapılaşma devlet eliyle yasallaştırıldı ve yapı denetim sistemi zayıflatıldı. Türkiye’nin birçok ilinin deprem riski altında olmasına rağmen, bu politikalarla kentlerimiz her geçen gün daha da artan tehlikelerle karşı karşıya kaldı, doğa olayları sık sık afete dönüştü, can ve mal kayıpları yaşandı.” ifadelerini kullandılar.
“BÜTÜNCÜL KENT PLANLARI DELİK DEŞİK EDİLİYOR”
Konuşmada her seçim öncesinde çıkarılan imar aflarının hükümet için oyları pekiştirme ve finansal kaynak aracı olduğu, aynı zamanda bir yasalaşma ve rant edinimi sürecini ifade ettiği ifade edilirken, şu ifadelere yer verildi:
“Kent suçları, ayrılan düşük bütçeler, yetersiz analizler ve kısa sürelerle imar planlarının üretilmeye zorlanmasıyla başlamaktadır. Ortak faydayı, kamu yararını göz ardı ederek, kişisel çıkarları esas alarak, kamusal alanların yok edilmesiyle ya da doğrudan özelleştirilmesiyle gerçekleşmektedir. Bütüncül kent planları her ay onlarca değişiklikle delik deşik edilmektedir. Bazen tüm bu adımlar tek seferde Cumhurbaşkanı ya da Bakanlıklar tarafından tek kararla da gerçekleştirilebilmektedir.”
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre depremin birinci yılında 46 bin, depremin ikinci yıl dönümü yaklaşırken alınan son verilere göre teslim edilen konut sayısının ise 155 bin 124 olduğunu belirten Demirbaş ve Çelik, “Kentlerin beton mikserleriyle inşa edileceğini düşünen anlayış başarısız olmaya mahkumdur. Bu nedenle, bir yılda belli sayıda bina inşa edilebilir ama bir yılda kent inşa edilemez. Biliyoruz ki, Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, boş vaatler değil, ortak akıl ve bilimin yol göstericiliğidir.” dedi.
“ÜLKENİN YÖNETİCİLERİ ENKAZ ALTINDA KALDI”
Konuşmalarını şu sözlerle sonlandırdılar:
“Hükümetin bu büyük felaketten sonra yaptığı hatalar, bir hatadan çok, devletin sorumluluğundan kaçmasının, halkı ihmal etmesinin ve yönetime olan güveni sarsmasının sonucudur. Bu felakette kaybettiğimiz her hayat, aslında bu sorumsuz yönetimin acı sonucudur. Ve şimdi soruyorum: Hükümet, halkın yaşadığı bu dramı görmezden gelerek, kendi siyasi ve ekonomik hesaplarını yapmaya devam mı edecek? Üzerine yemin ettikleri bu ülkenin vatandaşlarını bu kadar basit bir şekilde mi hiçe sayacaklar? 2 yıl sonra hâlâ tamamlanmayan konutlar, taşınmazlar, geçici barınma çözümleri… Bunlar, ne yazık ki hükümetin sorumsuzluğunun ve yetersizliğinin göstergeleridir. Sorumlular, bunun hesabını vermelidir. Bu hükümetin artık halkımıza, depremzedelere, tüm Türkiye’ye verebileceği hiçbir söz kalmamıştır. Bu ülkenin yöneticileri o enkazın altında kalmıştır.”