JMO Güney Marmara Şube Başkanı Yıldız: Bursa’da birkaç tane Antakya çıkar

JMO Güney Marmara Şube Başkanı Yıldız: Bursa’da birkaç tane Antakya çıkar
05.02.2025
A+
A-

Asrın Felaketi’ olarak adlandırılan 6 Şubat depremlerinin 2. yılında hayatını kaybeden vatandaşlarımızı anarak sözlerine başlayan Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Mehmet Yıldız, beklenen büyük Marmara depreminde Bursa’da oluşabilecek yıkımın boyutu hakkında açıklama yaptı. Yıldız, “Bursa’da merkez ilçelerimizde birkaç tane Antakya çıkar, bir tane çıkmaz” dedi. Bursa’nın depremselliğini yorumlayan Yıldız, Bursa’nın İstanbul’dan daha riskli bir pozisyonda olduğunu belirtti.

 İREM ERBAŞ

“6 Şubat’ta ‘Yüzyılın Felaketi’ olarak adlandırılan 2 büyük deprem yaşadık. Bu depremler neticesinde maalesef 50 binin üzerinde vatandaşımızı kaybettik. Birçok yaralımız var birçok kayıplarımız… Ülke genelinde aynı acıları hissettiğimiz büyük bir deprem… Hatta diğer ülkelerde de Suriye tarafında da yıkımlar oldu. Ülke sınırlarını aşacak bir boyutta 11 ilin direkt etkilendiği büyük bir afete dönüşen bir doğa olayı yaşadık. Buradan hayatını kaybetmiş vatandaşlarımıza tekrar Allahtan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyoruz” diyerek sözlerine başlayan Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Mehmet Yıldız, beklenen büyük Marmara depreminde Bursa’da oluşabilecek yıkımın boyutu hakkında açıklama yaptı.

Yıldız, “Tehlike ve risk kavramlarını doğru bilirsek aslında doğruya ulaşabiliriz. Tehlike depremin kendisi ise risk buradan zarar görme potansiyelimiz aslında. Tehlikeyi değiştiremiyorsak riski azaltma tarafında olmamız gerekiyor.

“BURSA’DA BİRKAÇ TANE ANTAKYA ÇIKAR BİR TANE ÇIKMAZ”

6 Şubat’taki depremden 11 ilimiz etkilendi. Ancak bölgesel olarak baktığımız zaman ülke ekonomik katkısı, nüfus yoğunluğu, yerleşim alanlarının metrekareye dağılımları çok daha farklı olan bir bölge, Marmara’yla kıyasladığımız zaman. Ülke ekonomisinin yüzde yetmişini sağlayan bir bölgeden bahsediyoruz. Nüfus yoğunluğu yine aynı şekilde çok yüksek olan ülke nüfus oranına göre yerleşimin çok sıkı olduğu mesela Osmangazi ilçemiz neredeyse 60 tane ilden daha büyük bir nüfusa sahip. Yıldırım ilçemiz metrekaresi daha küçük olmasına rağmen yine aynı şekilde nüfus yoğunluğu çok fazla olan bir ilçemiz. Nilüfer, kısmen biraz daha iyi görünmekte. Ancak jeolojik anlamda dezavantajlı zeminlerin olduğu bölgede maalesef büyük depremlerin çok fazla yıkıma sebebiyet verdiğini görüyoruz. Kahramanmaraş’ta, Adıyaman’da, Hatay’da bu riskler vardı. Hem zemin anlamında hem yapı stoğu anlamında dezavantajlı bölgeler vardı. En çok yıkımlarında biz bu bölgelerde olduğunu birebir gözlerimizle bölge çalışmalarımızda şahit olduk. Bursa’da da benzer, özellik taşıyan yerlerimiz maalesef var. Daha önce de söylemiştim, Bursa’da merkez ilçelerimizde birkaç tane Antakya çıkar, bir tane çıkmaz. Büyüklüğünden dolayı ekonomik olarak maliyeti 6 Şubat depremlerinin 104 milyar dolar olarak bahsediliyor. Bu bölgede kıyaslamayı siz de yapabilirsiniz ama onlarca kat daha fazla bir hasara, kayba sebebiyet verebilecektir. Gerekli önlemler alınmazsa” dedi.

Depremlerin önceden tahmin edilemez olduğunu belirten Yıldız, “Keşke biz günler öncesinden nerede ne depremin olabileceğini bilebilsek. Hatta yıllar öncesinden bilebilsek şu tarihe kadar bütün çalışmalarımızı tamamlayalım, bir kişinin, tek bir canlının, bir hayvanın, bitkinin bile zarar görmemesini sağlayabilsek ama maalesef mümkün değil. Bir depremi önceden bilebilmek şu anlama gelir; şu tarihte, şu noktada, şu büyüklükte deprem olacak. Bunu net bir şekilde diyebiliyorsanız bu bir tahmindir ancak basında da takip ettiğiniz üzere her an bekleniyor diyoruz, bizler de diyoruz profesörlerimiz de diyor birçok yetkili ağızdan siz bunları duyabilirsiniz ama her an ne anlama geliyor bunu anlamak lazım. Dünyanın levha tektoniğinin yaşı 225 milyon yıl yani 225 milyon yıllık bir sistemi düşünün her an buradaki her andır. Bugün de her an önümüzdeki yılda her an önümüzdeki 10 yılda herhangi 20 yılda her an… Depremlerin tekrarlama periyotları vardır. Yani bu bir sistematik dahilinde gelişir. Alakasız kafasına göre herhangi bir yerde bir deprem olduğunu biz görmeyiz” dedi.

Bursa’nın Nilüfer ilçesinde 27 Ocak tarihinde meydana gelen 4,1 büyüklüğündeki deprem hakkında konuşan Yıldız, “4,1 gerçekten çok küçük bir deprem, birkaç kilometre daha uzakta olsa çok hafif hissedilebilecek, daha da uzakta olsa birçoğumuzun hissetmeyeceği bir deprem. Ama biz bunu çok hissettik ve Bursa’da da ciddi ses getirdi neden çünkü çok yakındı, yerleşim noktamıza çok yakın bir noktada merkez üssü bu sebeple hepimiz hissettik. Küçük bir deprem olduğu için kısa sürdü, daha büyük bir deprem olsaydı, 6, 6,5’luk bir depremde bu süre 15-20 saniyelerin üstüne çıkacaktı. Bu da yıkıcı olma olasılığını yükselten bir durum. Ama şunu da gözden çıkarmamak lazım, geçtiğimiz gün Konya’da bir binamız biliyorsunuz yıkıldı ama bir deprem olmamıştı. Daha önce İstanbul’da yine bir bina yıkılmıştı birkaç ay evvelsinde yine bir deprem olmamıştı. Yani gerçekten yapı stoğu anlamında da çok sıkıntılı olduğumuz, altlarında dükkan olan, kolonların kesilmiş olduğu kontrole tabi tutulmuş ya da hiç mühendislik hizmeti almamış yapılarda da yapısal sıkıntıların olduğunu düşünürsek bu küçük deprem, deprem olduğu için yıkmaz ama belki küçük bir sebebiyetler verebilirdi” ifadelerinde bulundu.

“24 YILDA BİZ ÇOK DA YOL KAT EDEMEMİŞİZ”

“17 Ağustos 1999 depremi bizim için bir milattı” diye sözlerine devam eden Yıldız, “Biz yıllarca o günü çok önemli bildik ve deprem anlamında bilinçlenmeye ve gelişmeye yönelik çalışmalarda bulunduk. 17 Ağustos’ta, bir günde yüzde 10 fakirleşti ülkemiz, bu depremin ekonomik boyutu da buydu. Bizim yaklaşımımızı şuna çevirmemiz lazım; olduktan sonra değil olmadan önleyebilmemiz lazım. Yani yüzde 10 fakirleşmeden doğru yatırımlarla o gün için konuşuyorum biz yüzde 100 zenginleşebilirdik. 6 Şubat depremlerinde de farklı bir durum yok. 104 milyar dolara birçok değişimi dönüşümü, birçok altyapı, yol, kamu kurumlarının iyileştirilmesini sağlayabilirdik. Tabii 17 Ağustos’tan sonra aradan 25 yıl geçiyor. Biz 6 Şubat depremlerini yaşıyoruz. Yirmi dördüncü yılında ve şunu görüyoruz 24 yılda aslında biz çok da yol kat edememişiz maalesef. Eğer ders çıkarıp doğru şeyleri zamanında yapabilseydik, bu kadar kaybımızın olmaması lazımdı. Ama şunun da hakkını vermek lazım hiçbir şey yapılmadı, yapılmıyor demekte gözlerimizi kapatıp kör gibi davranmak olur. Hiçbir şey yapılmadı da diyemeyiz, evet yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. En etkin şu anda kentsel dönüşüm. Sadece yapıların dönüşümü olarak bundan bahsetmiyoruz. Kentsel dönüşüm derken zemin dezavantajlı bölgelerin belki yerleşim yerlerinin değişmesi, zemine uygun daha farklı yapılaşmaya gidilmesi, yeşil alanların daha farklı noktalarda seçilmesi; hastanelerin, kamu kuruluşlarının daha farklı noktalarda seçilmesi yolların, köprülerin daha farklı, depremden sonra da kullanılabilir özellikle olmasını sağlama amaçlı yapı stoğunun da iyileştirilmesiyle beraber topyekün bir kentsel dönüşüm. Yani geleceğin sürdürebilir şehirlerini planlayabildiğimiz bir kentsel dönüşüm sadece binanın aynı şekilde daha sağlamını, aynı noktaya koymak anlamında değil, belki nüfus yoğunluklarının düşürüldüğü, belki bazı bölgelerde arttırıldığı belki sanayi bölgelerinin bile değiştiği bambaşka bir kentsel dönüşüm bütüncül bir planla bizim bunu yapabilmemiz lazım.

“BİR GÜN BİLE ÇOK GEÇ”

Hepimiz bir gemideyiz biz bu gemide herkesin bir görevi var, herkes de iyi niyetli. Ama bir grup farklı bir yöne kürek çekiyor. Diğer grup daha farklı bir yöne kürek çekiyor. Diğer bir grup daha başka yere yani yerel yönetimleriyle, il valilikle beraber sanayi bölgeleriyle, milletvekilleriyle, akademik odalarla, üniversitelerde yetkin mühendisleri ile aslında güçlü bir yapımız var. Ama biz birlikte üçüncü bir plan içerisinde çalışmayı resmi kurumlarımızla beraber başarabilmemiz lazım. O zaman ben yolu alacağımıza inanıyorum ama onun dışında maalesef zaman boşa geçiyor. Yani bir gün bile çok geç bir an önce başlamamız lazım. Bursa ne kadar hazır dersek kentsel dönüşüm doğru ya da yanlış yapıldı. Şimdi bu yapılan kentsel dönüşüm binaları depreme dayanıksız diyemeyiz. Eleştirdiğimiz konular var gerçekten en riskli bölge orası mıydı? Oralardan mı başlanması gerekiyordu? Nereden başlamamız gerekiyor? En riskli yeri nasıl bulacağız? Nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu, zeminsel anlamda, jeolojik anlamda en riskli olan bölgeler ve yapı stoğunun en kötü olduğu bölge. Bu üçünü çakıştırdığınız zaman zaten nereden başlamanız gerektiği otomatikman ortaya çıkacak. Bu tespitleri, bu verileri doğru bir şekilde edinmeniz gerekiyor yapı stoğu çok önemli ama şu da iyi bir örnek; çok sağlam bir bina ama zeminde bir problem var, hiç camı bile kırılmamış ama yan yatmış… Biz geçmiş depremlerde bu resimleri gördük yani zeminle birlikte hızlı bir değerlendirme yapılıp kentsel dönüşüme de bir yol haritası çizilip etap etap, bölüm bölüm bizonlama yapılarak devam edilmesi gerekiyor” dedi.

“BURSA’YI DİRENÇLİ BİR BURSA, BÖLGEYİ DİRENÇLİ BİR BÖLGE, ÜLKEYİ DİRENÇLİ BİR ÜLKE HALİNE GETİRMEK ZORUNDAYIZ”

Yapılan çalışmalardan bahseden Yıldız, “Birkaç yıldır Büyükşehir Belediyesi’nde çok kıymetli Jeoloji Mühendisi arkadaşlarımızın da içerisinde etkin bir şekilde rol aldığı, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ile bir protokol çerçevesinde ‘deprem risklerini önleme çalışması’ adı altında bir proje geliştiriliyor. Buradan mühendislerimiz oraya gitti. Oradan buraya geldiler eğitimler verildi gibi resmi kurumların da içinde olduğu güzel bir çalışma. Deprem master planının bazı bölgelerde ismen olduğunu görüyoruz ama ne kadar etkin diye önümüzdeki süreçte bunları da yine bir değerlendireceğiz. Ama bir şeyler yapılıyor. Yine bildiğiniz Bursa’nın, gelecek yıllarını planlayan 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planı var. Burada da birçok değerli hocalarımız var. Bir ajans kuruldu, Bursa Ajans adı altında burada çalışmalarını ve faaliyetlerini gösteriyorlar. Belli aralıklarla da ilgili akademik odalarla bir toplantılarımız oluyor. Bizim neremiz Sanayi bölgesi olacak? Neresi sağlık alanı olacak? Neresi turizm bölgesi olacak? Yol güzergahlarıyla alakalı nereler daha mantıklı, olası afete dönüşebilecek doğa olaylarına karşı ne kadar daha avantajlı bir plana gidilebilir? Bu aynı zamanda da şehrin anayasası olacak. Ondan sonraki yapılan bütün planlar da buna uydurulacak. Bu yönden çok önemli bu tip çalışmalar da var ama dediğim gibi: Kamu kurumlarıyla, yerel yönetimlerle, akademik oda ve akademisyenlerle, bilim insanlarıyla biz hep birlikte bütüncül bir bakış açısıyla Bursa’yı dirençli bir Bursa, bölgeyi dirençli bir bölge, ülkeyi de dirençli bir ülke haline getirmek zorundayız. Bir gün bile bunun için uzun bir süre derhal bunu başarmalıyız” dedi.

“İSTANBUL’DAN DAHA RİSKLİ BİR POZİSYONDAYIZ”

Bursa’nın depremselliğini yorumlayan Yıldız,Bursa olarak baktığımız zaman yakın tarihte bizim direkt hissettiğimiz 1855 depremlerimiz var, 42 gün arayla 2 tane deprem meydana geliyor. Mesela Ulu Camii’nin 16 tane kubbesinin yıkıldığı bir depremden bahsediyoruz. 7 büyüklüğünde 2 tane deprem yaşanıyor. Deprem çiftinin birincisi batı bölgesinde oluyor Kemalpaşa-Uluabat tarafından doğru gelen o bölgede olduğu düşünülüyor. 42 gün sonra bu sefer Osmangazi-Kestel arasında bir bölgede meydana geliyor. Bu sefer çok büyük yıkımlar oluyor ve çok büyük yangınlar çıkıyor. Bunun dışında 1065 yılında İznik tarafında yine bir deprem oluyor. Tarihsel kayıtlarda çok büyük yıkımların olduğundan bahsediliyor. 1766 yılında yine büyük bir deprem meydana geliyor. Orada da çok ciddi yıkımlar oluyor. Şimdi bu 3 tane yakın tarihte olmuş deprem var. Bizim bölgemizi direkt etkileyebilecek potansiyelde olan bu ilk söylediğimiz 1855 depremlerinde Kuzey Anadolu Fay Zonumuz var biliyorsunuz, Erzincan’dan başlayıp Çanakkale, Balıkesir açığa doğru da devam eden. 1939’dan en son 1999’da Gölcük Depremi’nde, yaşadığımız kırılmalar büyük depremler ola ola gelen bir kolumuz var. Kuzey kolunda 1766 yılında en son bir deprem meydana geliyor. Biraz aşağı iniyoruz, Geyve, Mekece, İznik, Gemlik ve Gemlik’ten, Mudanya sahilinden devam eden bir orta kolumuz var. Bu orta kolda da az önce bahsettiğim gibi 1065 yılında büyük bir deprem meydana geliyor. Biraz daha güneye iniyoruz Güney kolumuz var. 1855 depremlerini yaşadığımız, son zamanlarda 3 üniversitenin yapmış olduğu çalışmada tespit edilen Yenişehir Kayapa, Kayapa Yenişehir Fay zonunun da yine bu Güney kolun içerisinde değerlendirildiğini düşünürsek hatta 1855 depremleri bu tanımlanan fayın üzerinde de olmuş olabilir.  Buna göre depremlerin bir sistematik dahilinde tekrarlama periyotları var. Burada tekrarlama periyotları bu tip faylarda 250 ile 450 yıl olarak değerlendiriliyor. Bu tekrarlama periyotlarını dolduran faylarımız var sismik boşluk olarak değerlendirdiğimiz faylar var. Yani uzun süre deprem üretmemiş ama oradan bir fayın geçtiğini bildiğimiz bölgeler var yine Marmara, Orta Marmara çukurunda böyle bir bölgemiz var. 1065 yılında meydana gelen depremin üzerinden 1000 yıl geçmiş tekrarlama periyodu da yaklaşık o fay için 1000 yıl. İstanbul’dan daha riskli bir pozisyondayız. Marmara Depremi, Marmara’da birçok noktayı etkileyebilecek bir deprem. Kahramanmaraş’ta deprem oluyor, 300 km uzağında en çok yıkımı biz Antakya’da görüyoruz. Neden? Yapı stoğu ve zemin sıkıntılı. Yani zeminin zayıf olduğu yeraltı suyunun yüksek olduğu suya doygun zeminlerde uygun mühendislik disiplini almamış yapıların bu tip depremlerde 300 km de uzakta olsa yıkılabildiğine, hepimiz şahit olduk. Bu kuzey, orta ve güney kol bunların hiçbiri bize 300 kilometreden daha uzak değil. Bunu göz önünde bulundurarak bu 3 faya bir önlem alamayacağız. Şu anda biz ne yapacağız? Biz kentsel dönüşümü hızlandıracağız, yerleşim yerlerine ulaşımı, altyapıyı, kamu kurum kuruluşlarının mevcut ve yeni yapılacak yerlerini olası bir depremden sonra etkilenmeyecek noktaları inşa etmek durumundayız” dedi.

“YENİ AÇILACAK İMAR BÖLGELERİNİN OVADA OLMASINI İSTEMİYORUZ”

Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Mehmet Yıldız, Bursa’da sıvılaşma riskinin en çok ova bölgesinde görüldüğünü belirtti. Yıldız, “Ova kesiminde sıvılaşma riskimiz var, normalde olması gereken bizim ovada ekip biçmemiz ama günümüz şartlarında baktığımız zaman eskiden şeftali bahçeleri olan yerler maalesef konut oldu. Eskiden armut bahçeleri olan yerler aynı şekilde, bostanlarımız vardı yine aynı şekilde… Maalesef günümüzde böyle bir döngüye girmiş olduk. Şu anda mümkünse biz şunu öneriyoruz; yeni açılacak imar bölgelerinin ovada olmasını istemiyoruz. Çünkü biz o toprağa muhtaç kalacağız. Eninde sonunda kalacağız. Gıda krizi kapıda işte dünyada bir sürü senaryolar yazılıyor çiziliyor. Ama mevcutlara ne yapacağız? Taşıyabilme mümkünlüğümüz varsa taşıyalım ama o da pek mümkün görünmüyor, gerçekçi bakacak olursak. Burada zeminleri güçlendirmeden herhangi bir inşaat yapmamalıyız. Binaların yükünü taşıyamayacak bir zemin olabilir, iyileştirme veya güçlendirme yapmamız lazım” ifadelerinde bulundu.

“DEPREM SADECE YIKMA ETKİSİ GÖSTERMEZ”

 Güvenli bir yapı için jeolojik özelliklerin dikkate alınması gerektiğini belirten Yıldız, “Depremden sonra gelişebilecek olan farklı riskler de var, sıvılaşma gibi. Yapınız sağlam, zemin sıvılaştı; binanız sağlam olmasına rağmen yan yattı veya birkaç derece eğildi. O binanız oturulmaz hâle gelmiş demektir. Yamaçlarda, gerekli önlemler alınmayan veya daha geçmiş dönemlerde heyelan gerçekleşmiş bölgeler var. Buralarda bazı bölgelerde maalesef hala imar durumu verilmekte ve hala yapı yapabiliyorsunuz buraya. Deprem bu tip heyelan hareketlerini de tetikleyebilir. Baktığımız zaman kademe kademe çok eski istinat yapılarımız var. Ancak bu istinat yapıları ne kadar güvenli? İstinat yapılarının da depremden etkilenerek yıkılması sonucu o istinat yapısı bir yükü tutuyor demektir o yıkıldığı zaman hem kendi yıkılması ayrı bir risk hem de tuttuğu taraftaki o bloğun ya da yapının kayması anlamına gelir. Bir de kaya düşme olaylarımız var dağ eteklerinde bunlar da risk teşkil etmekte. Jeolojik riskler neler? Sert, taşkın bir dere yatağımız var mı? Denizin kenarında çok güvenli bir yapı yaptınız, tsunami riski var mı? Marmara Bölgesi’nde tsunami olur, Japonya’daki gibi olmaz ama adı tsunamidir. Birkaç metre suların yükselmesi de birçok zorluğu birbirine getirir. Bunun gibi jeolojik özelliklerini net ortaya koyamadığımız konular riskli. Ama onu koyarsanız inşaat anlamında da güzel bir statik çözümle, bunların da sahada yerinde kontrollerini sağlayabilirseniz, güvenli yapıyı güvenli zemine inşa etmiş olursunuz. Bu da aslında bizim idealimiz olmasını istediğimiz konu” ifadesinde bulundu.

BİNA YIKIMLARINDA 4 ANA NEDEN

Bina yıkımlarının 4 ana nedenden kaynaklandığı belirten Yıldız, “Bunlar; “binanın oturduğu zeminin niteliğinden kaynaklanan sorunlar”, “binanın taşıyıcı sisteminden kaynaklanan sorunlar”, “binada kullanılan malzeme ve işçilikten kaynaklanan sorunlar”, “yapı üretim süreçlerinin denetiminden veya denetimsizliğinden kaynaklanan sorunlar” olmak üzere 4 ana sebeptir. Biz bunları önleyebilirsek engelleyebilirsek, yapıların yıkılmasını da engelleyebiliriz” diyerek sözlerini sonlandırdı.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.