Erdem Topuz ile Söyleşi
Tiyatro ile Sinemayı yaramaz iki kardeş gibi düşünebiliriz. İkisi de birbirine çok benzer ama çok farklılar. Sinemanın tarzı çok farklıdır, Tiyatronun lezzeti ve tarzı bambaşkadır. Ben ikisini de severim.
Sonuçta hepsi bir hikaye anlatır. Farklı pencerelerden hayatı süzer şekillendirir, bilmediğimiz dünyalara götürür.
Çok uzun zamandır takip ettiğim Erdem Topuz’u yeni oyunu “Mezarcı” yı seyretmek için Cevahir Sahneye gittim. Gitmiş iken Erdem Topuz ile güzel bir söyleşi yaptık.
M.Haluk Yalçınkaya: “Mezarcı” oyunu hakkında bilgi verir misiniz?
Erdem Topuz: Oyunumuz aslında insanlığın yüzyıllara yayılmış bir hikayesi var ve hiç bitmiyor.
İnsanın insana yaptığı ötekileştirme bazen aynılaştırma, dışlama babanın oğluna yaptığı kendine benzetme kısaca aslında insanlık tarihinin büyük draması anlatılıyor.
1800’lü yılların sonlarında bir mezarlık ortamında geçen bir mezarının aslında ölülerle konuşması üzerinden yürüyen fakat soyutlanmış bir atmosfer.
Buranın bir mezarlık olduğu da tartışılabilir bu soyutlanmış atmosferin içinde aslında mezarcı insanlığın sindirilmişliğinin bir sesi… Soyutlanmış bir varlık yani insan cisminde görülen ama insan olmayan bir insanlık sözcüsü denilebilir.
Bir sürü karşı gerçekçi gönderme ile yürüyen zaman zaman etik atmosferler yaratan surreal bir 21.yüzyıl Frankenstein diyebiliriz aslında.
M.Haluk Yalçınkaya: Hocam Türkiye’de böyle bir mezarcı konusunu işleyen bir tiyatro eseri var mı?
Erdem Topuz: Olduğunu zannetmiyorum her şeyden önce bizim karakterimizin insan olmaması çok enteresan ve zorluk derecesini yükselten bir durum. İnsanlık tarihinin dramını insanin insanı bazen yabancılaştırmasını bazen de kendine benzetmenin kısır döngüsünü veriyoruz oyunumuzda. Buranın bir mezarlık olduğu tartışılabildiği gibi benimde bir mezarcı olduğum ya da ne olduğum varlık karşılığımın ne olduğu da çok belli değil.
Surreal bir atmosferin içinde dünyanın bir yansımasını dünya hayatının belki de insanların yaşarken öldüğünün mezarcı ağzından betimlemesi veriliyor oyunumuzda.
M.Haluk Yalçınkaya: Diğer oyunlarınız “Fareler ve İnsanlar” “Bir Delinin Hatıra Defteri”, “Salaklar Sofrası” oyunlarınız devam ediyor mu?
Erdem Topuz: Evet devam ediyor, “Bir Delinin Hatıra Defteri” iki hafta önce bu sahnede oynadım. İzmir turnesinden dönmüştüm “Fareler ve İnsanlar” oyunumuz devam ediyor.. Şimdi yeni bir komedi oyununu da repertuarımıza katıp yolumuza öyle devam edeceğiz. Dolu dizgin hareket içindeyiz ..
M.Haluk Yalçınkaya: Sizce tiyatro’nun anlamı ve yorumu nedir?
Erdem Topuz: Tiyatro bizim için var oluş meselesi hayatımızın devam etme sebebi çünkü biz aslında hayatın bu sentetik gerçekliği içinde yeni yarattığımız gerçekliğin içinde seyircilere dünyanın ne olduğunu anlattığımızda biraz ses biraz nefes verebildiğimizde kendi görevimizi yapmış hissediyoruz oyuncular olarak…
O yüzden tiyatro bizim yaşam suyumuz denilebilir.
M.Haluk Yalçınkaya: Sahnelediğiniz tiyatro oyunları sinemaya aktarmak gibi bir fikriniz var mı?
Erdem Topuz: Bir tane sinema filmimiz var, yeni bitti bizim yapım şirketimizin “Sır” ismi fantastik gerilim, korku türünde cok enteresan bir film.
Yakında vizyonda olacak oyunları sinemaya çekmek başka bir mantık çünkü oyunun dili başkadır sinemanın dili başkadır.
Onun filme alınması gibi bir olayı düşünmedik çünkü çok başka tatlar içeriyor haliyle şu an oyunlar oyun filmler de film olarak kalsın.
M.Haluk Yalçınkaya: Tiyatro ‘ya yeni başlayanlar için ve tiyatro seyircisi için vereceğiniz bir mesaj var mı?
Erdem Topuz: Yeni tiyatro başlayanlar için kültürel alt yapılarını çok dolu hale getirmelerini dünya kültürünü, ülke kültürünü ,edebiyatı bilimi çok çok iyi bilmeleri gerekmektedir. Çünkü bir oyuncu bunlara hakim değil de ayağı her zaman kayar ve sağlam zemine basamaz.
Seyirci içinde söyleyeceğim şu özellikle son yıllarda ciddi tiyatro adabı bilmeme ve bunun dışında reaksiyonlar verme durumu gelişti..
Tiyatro adına çok yorucu ve dikkat dağıtıcı olabiliyor…
Sanıyorum Muhsin Ertuğrul’un ilk şehir tiyatrolarında getirdiği oyun izleme kurallarının seyirciye tekrar öğretilmesi lazım diye düşünüyorum…
Eskiler büyüklerimiz anlatırdı: “Tiyatro seyretmeye insanlar en güzel elbiselerini giyerler. Eşleri ya da sevgilileri veya ailece gidilen bir aktivite idi. Önemli günlerdi.”
Şimdi de tiyatro sanatına merak çoğaldı ama cep telefonları veya nezaketsiz insanlar hem oyuncunun motivasyonunu bozuyor hem de izleyicinin dikkatini dağıtıyor.
İyi Seyirler..
Muhsin Ertuğrul’un Tiyatro Adabı :
- Tiyatro eğlence yeri değil, büyüklerin mektebidir.
- Tiyatroya mümkün mertebe temiz giyinilip gidilir ve gürültüsüzce bir mevkiye oturulur.
- Perdenin açılacağını ihbar eden işaretten sonra perde kapanıncaya kadar artık bir kelime konuşulmadan yalnız eser dinlenir. Bir milletin bilgi ve anlayış seviyesi, sanat eserlerine ve sanatkarların gösterdiği alaka ile ölçülür.
- Tiyatroda sigara içmek doğru değildir. Fakat mecburiyetse perde aralarında içilir.
- Perde aralarındaki istirahat müddetleri evvelce tayin ve ilan edilmiştir. Sabırsızlanmak bu müddeti kısaltmaz.
- Islık çalmak ve ayakları yere vurarak alkışlamak, takdir etmek değildir.