Thomas Mann-33

29.08.2022
A+
A-

Mann’ın karakteri yakışıklıdır ama bu özellik, arka planda eleştirilmek için ona yakıştırılmıştır. Yazarı için yakışıklılık, güzellik gibi özellikler, modernize hayatı eleştirme araçlarıdır. O da zaten bir araç olarak eserde konumlandırılmıştır.

Mann bu eserinde, diğerlerinde olduğu gibi, okuru çağlar arasında seyahate çıkarmış ve bu seyahatte, ön plandaki isimleri yeniden tanıtma yolunda ilerlemiştir.

Onlardan birisi olan Perikles, Mann’ın ana anti karakterinin sosyoekonomik analizlere giriştiği sahnelerde okurun karşısına çıkmıştır.

Antik Yunan döneminin aristokrasisinin temsilcilerinden olan ve aristokrat bir ortamda gözlerini dünyaya açan Perikles, Sofokles ve Sokrates gibi isimlerden dersler alarak kendisini yetiştirmiştir.

Sokrates’i Aristoteles’e yeğlemesi Mann’ı ilgilendirdiği için Perikles eserinde ağırlanmıştır. Mann’la Bergman’ı ortak paydada buluşturan bir özellik de Ortaçağa Aristocu değil, Sokratik gözlerle bakmalarıdır.

Her tarafından sorun akan siyaset Perikles’in elinde politik bilinçle yoğrulduğu için nalıncı keseri gibi kendisine yontma fiiliyle yüzgöz olmamıştır. Ona bu yolu açan doğal olarak Sokrates’tir.

Muktedir olmasını sağlayan topraksızlara kontrolündeki kolonilerden toprak verirken mesafesini muhafaza eden Perikles, aristokrasinin bürokraside de etkili olması için çaba sarf etmiştir.

Mann, sanatın ve özellikle mimarinin gelişmesine önayak olan Perikles’in sömürgeci siyasetin ekmeğine yağ sürdüğünün bilincinde olduğu için, sadece aristokrasiyi, Sokrates’ten ilhamla hakkını teslim ederek konumlandırmasıyla ilgilenmiştir.

Perikles’in desteklediği mimar Phidias, Mann’ın ana anti karakteriyle Antikçağa direksiyon kırdığında okuruyla buluşturduğu ikinci isimdir.

Milattan önce beşinci yüzyılda inşa edilen Parthenonun bezemelerine de ekibiyle imzasını atan, heykeltraşlığı kadar mimarlığını da kabul ettiren Phidias dışında Mann, mitolojiden de istifade ederek, yeri ve denizi doldurduklarına ve parmakla sayılamayacak kadar çok olduklarına inanılan, ortak adları Nymphe olan tanrıçaları da okuruyla tanıştırmıştır.

Ölümsüz olmayan, tanrılar gibi, Ambrosia adı verilen bala benzeyen, sonsuzluk aşılayan besini yanlarından ayırmadıkları için erken yaşta ölüm döşeğine uzanmayan, genç ve güzel kalan bu tanrıçalar doğurganlık ve zarafeti sembolize etmişlerdir. Ana anti karakterini yakışıklılığının altını çizen Mann, Nympheler aracılığıyla da güzellik ve zarafet fiileriyle hesaplaşmıştır.

Newton’la aydınlanmacı düşüncenin, Shakespeare’le romantik makyajla takdim edilen sömürgeci söylemin arka planlarını kurcalamaya okuru davet eden Mann, oyunculuğundan, on dokuzuncu yüzyılın son çeyreğinden itibaren söz ettirmeye başlayan, eserlerini Osmanlı Türkçesiyle yazan birçok edebiyatçının da etkilendiği Sarah Bernhardt’a, hem onun Shakespeare oyunlarını tercih ettiğini bildiği, hem de onu yüzyıllar sonrasının tiyatrosunun Nymphesi olarak gördüğü için  eserinde yer vermiştir.

İngilizceye vâkıf olmadığı hâlde, başrol üstlendiği, İngilizce kaleme alınmış eserleri profesyonelliğinden taviz vermeden izleyicisine benimseten Bernhardt’la eser bir anti karakter daha kazanmıştır.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.