Ernst Ingmar Bergman-28
Sinema filmine adlarını veren Fanny ve Alexander’ın babaları ölünce anne, bir papazla yeniden evlenmiştir. Papaz, Alexander’ın hayal gücüyle baş edemeyeceğini anlayınca ona şiddet uygulamaya başlamıştır.
Senaryosu otobiyografik özellikler taşıyan bu sinema filmindeki, hayal gücü düşmanı papazın, Bergman’ın babası olduğu söylenebilir çünkü Bergman, babasının kendisini sıklıkla cezalandırdığını anılarında yazmıştır.
Fannyoch Alexander’daki baba, Franz Kafka’nın eziyetle büyümesine neden olan babasını da, ayrıntıları ıskalamayan izleyiciye hatırlatmıştır.
Kafka’nın babasının, hayal dünyası sınır tanımayan, konformizmle mesafeli, standardın her türlüsünü elinin tersiyle iten, hassasiyeti sözde kalmayanların babası olması hakikatinin Bergman’ı böyle bir çalışmayı gün yüzüne çıkarmaya yönlendirdiğini vurgulamak mümkündür.
Strindberg’i yanından bu sinema filmini yönetirken de ayırmayan Bergman, gotik edebiyatın kalburüstü kalemlerinden Edgar Allan Poe ile Mary Wollstonecraft Godwin Shelley’i de unutmamıştır.
Poe’yu gotiğin eril, Shelley’i de dişil dilini idrak ettirmek için ağırlayan Bergman, Alexander’ın gotikle ilişkisinin tek yönlü olmadığını da böylelikle gözler önüne sermiştir.
Obskürantizmin kirli çamaşırlarını diğer sinema filmlerinde de sergileyen Bergman, bu çalışmasında fanatizm meselesini, obskürantizmi devre dışında bırakmadan deşmiştir.
Söz, fanatizmden açılınca, bu kavramı çok katmanlı analize tâbi tutan AlbertoToscano ve onun Türkçeye Barış Özkul tarafından çevrilen Fanaticism On theUses of an Idea isimli kitabı gelmelidir.
Türkiye’de Fanatizm başlığıyla çıkan kitapta Toscano, fanatizmin sanıldığı gibi ilkellikle ilgisi olmadığını, modern düzeneğin de fanatizmi ürettiğini hatta rasyonalizmin, kendisini göstermesini fanatizme borçlu olduğunun altını çizmiştir.
Modernizmle arası limoni olan Bergman da dinsel fanatizme sadece dinle organik bağı olanlarda değil, modernizm ve rasyonalizm gibi kavramları dinselleştirenlerde de tesadüf edilebileceğini anlatmıştır.
Modernizmin rahminden patolojiyi düşürdüğünü reddetmeyen Bergman, şiddet müptelası papazı, bu patolojinin yerini nasıl sağlamlaştırdığını ve alanını nasıl genişlettiğini ayrıntılandırmak için merkeze oturtmuştur.
Bergman, yine anılarını anlatırken, kameranın konumlandırılma şeklinin sinema fimini etkilediğini, kendisinin de başarılı bulduğu çalışmalarını, kamerayı layıkıyla kullanmasına bağladığını belirtmiş ve Michelangelo Antonioni’nin kulaklarını çınlatmıştır.
Bergman’ın nazarında kamerayı etkili kullananlar listesinin ilk sırasında yer alması gereken Antonioni, İtalya’da filizlenen ve dallanıp budaklanan Neo Realismo’ya, birey olamama sorununu deşerek katkı sunmuştur.
Antonioni’yi bireyi, bireysel duruşu ciddiye aldığı için de önemseyen Bergman, Fannyoch Alexander’dan bir sene sonra Hustroskolan (Okul)ı çekmiştir.