Diş kirası

09.06.2022
A+
A-

Merhaba sevgili Kent gazetesi okurları. Uzun bir aradan sonra tekrar birlikteyiz. Pandemi döneminin yavaş yavaş son bulmasıyla normalleşme sürecine hızlı bir giriş yaptım ve sizleri çok ihmal ettim biliyorum. Ama şimdi yine yeniden sizlerleyim. 2 senedir sevdiklerimizle görüşememenin acısını çıkardık bu süreçte. Geçtiğimiz günlerdeki Ramazan Bayramında da uzun zamandır tadamadığımız mutluluğu bi nebzede olsa tattık. O tatlı telaşları, o yorgunlukları bile özlemişiz.

Tepsi tepsi açılan baklavalar, koca bir tencere sarılan sarmalar, börekler daha neler neler.  Bu hazırlık dönemlerinde büyüklerimiz eskileri yad eder, biraz hasretle biraz gençliğe sitemle gözleri dolar, sonra güzel anılar gelir akıllarına,neşelenir bi kahkaha patlatırlar, kaldıkları yerden devam ederler hayata. Tabi bu sürede ne anlatırlarsa dinleyip dinlememek sana kalmış ama aslında hepsi altın değerinde.

Sadece bayramda değil ki, Ramazan günlerini bi canlandırsanıza gözlerinizde. İftara gelmeler gitmeler. Güllaçlar, pideler, hurmalar, uzun leziz masalar, açlığa tahammülü kalmamış babalar☺️ zengini, fakiri ayırt etmeksizin herkesin kapısının birbirine açık olduğu bereketli bi ay. Eski dönemlerde yaşanan ve öğrendiğimde beni çok etkileyen bir olayı anlatacağım size.

Osmanlı zamanında diş kirası denilen bi adet varmış. Ramazanlarda iftara gidilen saray ve konaklarda misafirlere verilen hediyelerin adıymış aslında.

Bu geleneğe göre;iftar saatinde kapıyı kim çalarsa çalsın kişi asla geri çevrilmez ve o kişi için özel bir iftar sofrası kurulurdu. Durumu iyi olan ev sahipleri evlerine gelerek  iftar yapan, açtığı oruç ile ev sahibinin sevap kazanmasına sağlayan misafirlere, sevaba vesile olurken dişleri eskidiği için iftar sonrası keseler içinde diş kirası adı verilen hediyeler sunarlarmış. Şu düşünceye, zariflere bakar mısınız? Boşuna demiyor büyüklerimiz nerde o eski Ramazanlar diye..

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.