Rusya-Ukrayna savaşı durumu vahim hale getiriyor!!!

28.03.2022
A+
A-

NOSAB ( Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi) Başkanı, iş insanı Erol Gülmez’le zaman zaman ülkemizdeki ve dünyadaki ekonomik siyasi ve sosyal gelişmeleri sohbetlerimizle değerlendiriyoruz. Sözle paylaşılan bilgiler sadece boşlukta uçup gidiyor. Sohbetlerimizi tarihe bir belge bırakmak adına söyleşi olarak yazıya döküyoruz. Toplumsal yaşamın her katmanının, her kesiminin faydalanacağı bilgiler olacağı düşüncesiyle okurlarla paylaşıyoruz.

Başkan Gülmez’in Pandemi sonrasındaki sürece dair ekonomik, politik öngörülerde, tespitlerde yanılgıya düşmediğini yaşadığımız pratik süreç gösterdi.

NOSAB Başkanı Erol Gülmez’e otomatiğe bağlanmış zamlar başta olmak üzere savaşın küresel olarak olumsuz yansımaları, ülke ekonomisinin dinamosu olan sanayicilere ne oranda yansıması olduğunu sorduk.

Başkan Gülmez’ sorulan sorulara gayet açık, net anlaşılır cevaplar verdiği  için teşekkürler…

Sevgili başkan zaman zaman ekonomi üzerine sohbet ediyoruz. Türkiye’de süreç otomatiğe bağlanmış, zamlar silsilesi, temel gıda dolara endeksli ve onu bile geçti. Benzine, motorine, gaza zamlar devam ediyor. Bu zamlar küresel nedenlerden dolayı mı yapılıyor yoksa ülkedeki ekonomik sürecin aşağıya doğru çekilmesinden dolayı mı?

Tüm dünyada Covid’le beraber başlayan emtia fiyatlarında durdurulamaz yükseliş var. Sorunuzun iki cevabı var. 1, dünyada yükselen emtia fiyatlarının ülkemize yansıması var. İkinci durum da ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşulların zayıflığından kaynaklanan, dünyadaki emtia fiyatlarındaki artışında üzerinde bir artış olarak yansıması var. Bu bizi nasıl etkiliyor? Geçen yıl 600 dolara aldığımız Erdemir’den sacı şu an 1500 dolara alıyoruz. Dövizin de 1 yıldaki yükselişini göz önüne alırsanız, diğer Batı Avrupa’daki ülkelerine göre çok daha fazla bir girdi maliyeti artışı var. Enerji fiyatlarında da böyle. Evet, dünyada da enerji fiyatları artıyor. Rusya ve Ukrayna savaşının sebep olduğu artışlar da yansıyor. Durum çok vahim hale getiriyor. Avrupa ülkelerinde enerjiyi kullanan enerjinin bedelini ödüyor. Ama bizim ülkemizde böyle olmuyor. Gazı örnek alırsa,bir konut tarifesiyle sanayide kullandığımız gaz arasında yüzde 300’e yakın fiyat farkı var. Bunun birden fazla sebebi olduğunu düşünüyorum. 1, halkın alım gücü kötü olduğu için enerji maliyetini biraz daha üst sınıfa, sanayiye yansıtmaya çalışıyorlar. İkinci sebebin de iktidarın olası bir seçimde zaten ekonomik olarak sıkıntı çeken seçmenin, enerji fiyatlarıyla daha da sıkıntı çekmesini önlemeye çalışıyorlar. Oy kaygısı var. Saydığım iki sebepten dolayı üretimde girdi maliyetlerimiz diğer ülkelerdeki girdi maliyetlerinin çok üzerinde bir artışa sebep oluyor. Bütün yükü bizim çekmemizden kaynaklı. Bu da bizim rekabet gücümüzü, verimliliğimiz, karlılığımızı her şeyimizi etkiliyor. Biz çok korkuyoruz. Birçok işletme sahibi mevcudunu koruyamadığı, kar edemediği için faaliyetini sürdürememe endişesi yaşıyor. Sanayide çok hakim bu. Bu nasıl, ne zaman değişir bilemiyorum. Bir de yaptığımız ihracatlardan yüzde 25 bedeli Merkez Bankası’na kesiyorlar.  Döviz pozisyonundaki firmaları TL’ye geçmeye zorluyorlar. Aldığımız kredileri nasıl kullanacağımızla ilgili sıkı tarifeler var. Bankadan kredi alıyorsunuz ama kullanmanız birtakım şekillere bağlanıyor. Biz işletmeyiz, borcumuz var. X bankasından kredi aldınız, 2 ay önce de bir tedarikçinizden mal aldınız, onun günü geldi ama fatura tarihi 2 ay önce olduğu için, kredi olarak aldığınız, faiz ödediğiniz bankadaki paranızı borcunuzu ödemekte kullanamıyorsunuz. Kredi aldıktan sonraki tarihli faturaları ödeyebilirsiniz gibi kriterler getiriyorlar. Serbest kalmamamız elimizi kolumuzu bağlıyor

Devlet sizin ticaret hareketliliğini kontrol altına mı alıyor?

Zaten hep kontrol altındayız. Her şeyimiz bankalarda, belgeli. Ama kısıtlıyorlar. Benim borç aldığım parayı nerede ve nasıl kullanacağımı belirliyorlar. Her firmanın borç almadaki farklı ihtiyaçları var. Bunu kısıtlamamaları lazım. Ben onu serbestçe kullanabilmeliyim. Dövizle ilgili belirsizlik devam ediyor. Bugünlerde durağan görünüyor ama bizi hep korkutuyor. İşletmelerin döviz riski var. Girdi maliyetlerimiz yüzde 70-80’i dövize endeksli. Enerjiden, ham maddeye kadar böyle. Biz kazandığımız parayı da bu riskimizi ortadan kaldıracak para birimine yatırmak isteriz. Orada tutmak isteriz. Aksi halde ticari olarak risk almış oluruz. Buna da izin vermemeye çalışıyorlar. Covid ilk çıktığında bunları inşallah 2021’de atlatırız diyorduk, bir daha böyle kötü yıl yaşamayız diyorduk. 2021 daha kötü bir yıl oldu. 2022 daha kötü. Her yıl, bir önceki yılı arıyoruz.

2023 için ne düşünüyorsunuz?

Bu yıl savaş bitti diyelim. 2023 seçim yılı olacak. İnşallah bir de seçim yılının getirdiği zorluklarla karşılaşmayız. Bizim ülkemizde seçim dönemlerinde sıkıntılı süreç olur. Popülist uygulamalar, seçim ekonomileri olur. O günü kurtarır ama sonra bizim bedel ödememize neden olur. 2023 daha da korkutuyor bizi. Ama yapacak bir şey yok. Biz ihracata, istihdama katkı koymaya devam ediyoruz.

Küresel sermayenin dünyadaki gelişme sürecine ilişkin, bu tarz girişimlere girmesini, bu kanıtlandı ki doğal bir seleksiyon değil. Küresel ilaç tröstleri, farklı yapıda olan sermaye grupları var. Bunların dünyaya zarar vermesinde yatan nedenler nedir?

Ben bunun laboratuar sonucu mu yoksa doğal sebeplerle mi olduğunu konusunda kanaatim yok. Fikir farklılıkları var. Ben doğal sonuçları olduğuna inanmak istiyorum bir iş insanı olarak. Bunun böyle olmadığını varsayarsak, dünyada kaynaklar sınırlı. Biz hızla çoğalıyoruz. Bu üretilmişse, belki dünya nüfusunun azaltılması hedeflenmiş olabilir. Sağlık sektöründeki kartellerin büyüme hırsı olabilir. Ben bunlara inanmıyorum, inanmak da istemiyorum. Bir kartel, tröstler düşünün. Bunları yönetenler insanlar. Masada oturup ‘hadi biz şu kadar insanı öldürelim, virüs üretelim’ düşüncesi olduklarını düşünmüyorum. Çok paraları var. Para kazanmak isteyebilirler. Para kazanmak onların işi haline geldiği için daha fazla para kazanmak istiyorlar. Bunu da virüs üretip, insanları öldürerek yapacaklarını düşünmüyorum.

Şu anda, açık sıcak savaş yaşanmıyor ama Ukrayna’da yeni silahların denendiği düşünülüyor. Savaşlar farklı yönlere evrildi. Dijital yapının farklılaşmasının, yapay gıdanın yaygınlaştığını görüyoruz. Tarım krizi mevcut. Buna direnç gösteren ülkeler de var. Diğer tarafta kendini tanrısallaştırmaya çalışan küresel sermaye var. Bu doyumsuzluğun nedeni nedir?

İnsanların iştahı hiçbir zaman bitmiyor. Bizim çocukluk yıllarımızda ihtiyaç duyduğum kaynaklar çok sınırlıydı. Bugün onları toplum olarak çok aşmamıza rağmen, hatta o dönemde çok sınırlı kaynakları zor temin edip bugün çok çok iyi noktalarda olan insanlar olmasına rağmen onların da halen bu iştahlarının kapanmadığını görüyoruz. Bu işin sonu yok. Bu iştahlar her zaman devam edecek. Daha fazla kazanmak daha fazla güç sahibi olmak isteyecekler. İnsan olmanın sonucu bu. İnsanlar böyle olmasa bu buluşlar, gelişim olmaz. İlla para kazanmak da değil. Güç sahibi olmak, bir şey bulmak, otorite kabul edilmek insan psikolojisinin bir sonucu. Savaş kararını küresel sermaye değil politikacılar alıyor. Ortadoğu’da da böyle şimdi Ukrayna-Rusya savaşında da böyle. Genelde de yönetimin, tüm kararların tek kişide toplandığı yerlerde görülüyor bu. Ortadoğu’yu yıllardır yöneten diktatörlerin kışkırtılması, ayartılması  sonra da Batı’nın tabiriyle ‘demokrasi getireceğiz’ vaadiyle savaş başlatıldı. Rusya da böyle

Amerika’da Bill Gates, Rothschild var. Amerika’nın oligarkları… Rusya’da da var. Türkiye’de de böyle bir yapılanma  var mı?  Siyasetçilerin savaş kararları almasında oligarklar etkili mi?

Etkili tabii ki. Onların kandırılmasıyla, yanıltılmasıyla oluyor. Rusya’nın belki kendine göre haklı gerekçeleri de var belki. NATO’nun sınıra kadar dayanıp, onun güvenliğini tehdit etmesini gerekçe gösteriyor. Eskiden Varşova’yı temsil eden Sovyetler Birliği ve NATO’yu temsil eden ABD, bu güçler birbirini tehdit etmeyecek, güvenliğini riske sokmayacak adımlarla kendilerini sınırlamaları lazımdı. Maalesef öyle olmuyor.

Bu durum dünya pazarındaki daralmadan kaynaklanıyor olabilir mi?

Tüm hareketlerin ekonomiye dayandığını düşünüyorum. Uluslar mevcut kaynaklarıyla çok rahat yaşıyor olabilse başka coğrafyalardaki kaynaklara gözünü dikmezler. Ortadoğu’nun yaşadığı çilenin tek sebebi Batı’da olmayan enerji kaynaklarına sahip olmalarıdır. İşin sonucu ekonomidir. Batı kendi sahip olmadığı kaynaklara sahip olmak için Ortadoğu’yu savaş bataklığına soktu. Rusya-Ukrayna arasında yaşananlar da tam olarak böyle.

 Tankla topla değil, yeni sömürgecilik tanımlanması içerinde yer alan ülke kaynaklarının yabancılara peşkeş çekilmesiyle bir gizli işgal tanımlaması yapabilir miyiz?  Ülkemizin yer altı maden, yer üstü topraklarımızın kamu kaynaklarının yabancı sermayeye satılmasına yeni sömürgecilik diyebilir miyiz? 

Dünyada altın arayan, altın rezervleriyle ilgili çalışma yapan tröst firmalar belli. Bunlar bulduğu her kaynağı çıkarabilmek için o ülkedeki yönetimlerle bir şekilde işlerini çözebiliyorlar. Bunun adına sömürgecilik denilebilir. Bizim ülkede 20 yılda son derece stratejik kurumlar satıldı. Bir yönetim hatası var diyebilirim. Topraklarımızı satıyoruz. Araplara, başka ülkelere tank fabrikamızdan tutun da limanlara kadar her şeyimizi satıyoruz. Türk Telekom’da yaşananlara bakın. Kısa zaman sonra bedavaya alacağımız hisseleri Varlık Fonu para vererek satın aldı. Bunlar anlaşılabilir şeyler değil. Bunlar kötü şeyler

Gizli işgal mi bu?

Evet. Yarın bakacağız ki ülkemizde gelir getiren her şey yabancı güçlerin eline geçmiş olacak. Maalesef böyle.

Ulusal kurtuluş mücadelesi öncesinde Osmanlı’nın borçları vardı. Devletler ve Yahudi bankerler borçlarını tahsil edemediği için  Düyun-u Umumiye yoluyla  tahsil ettiler.  Yine tarih tekerrür mü ediyor şimdi?

Yüzyıllar, tarihler değişse de paranın toplumlardaki önemi değişmiyor. Eskiden ülkeler işgal edilirdi, vergiye bağlanırdı. Osmanlı dönemi böyle oldu. Vergi alınırdı. Savaş ganimeti olarak da varlıklara el konulurdu. Amaç para ve kaynaklara sahip olmaktı. Bugün az önce sizin dediğiniz gibi bunlar istisnalar dışında savaşlarla olmuyor. Ekonomik savaş dediğimiz, ekonomik işgalle oluyor. Bir ülkeyi borçlandırıyorsunuz. O ülke çektiği sıkıntıları atlatabilmek için varlıklarını satıyor. Yıllar içinde bakıyorsunuz ki , Osmanlı dönemindeki Düyun-u Umumiye şartlarına yakın şartlar gelmiş. Adı küresel ekonomi olmuş. Şeklini değiştirmişiz ama sonuçta para getiren kaynaklarımızda yabancıların olduğunu, kazandığını görüyoruz. Sonuç olarak çok farklı değil. Ha sizin memurunuz gelmiş parayı cebine koymuş ha sizin tüm gelir kaynaklarınıza temlik koymuşlar, onlar almış. Çok farklı değil, isimleri değişik.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.