Ernst İngmar Bergman-5
Bir sene sonra çektiği Törst (Susuzluk)’te Bergman,eş zamanlı olarak ilerleyen üç ilişkideki sorunları, yine psikolojinin değil, psikiyatrinin literatüründen ilham alarak irdelemiş, bu meseleleri sıklıkla gündeme getireceğinin müjdesini vermiştir.
Birgit Tengroth’un aynı adlı romanından uyarlanan, yazarın oyuncu olarak da performans sergilediği bu sinema filminde Bergman, o yıllarda henüz ele alınmamış bir konuyu, kadın eşcinselliğini beyaz perdeye taşımış, taşırken de cinsiyetçilik zaafına saplanmamaya özen göstermiştir.
Kendi yakasından düşmeyi başarabilen, literatürünü eleştiriye tâbi tutabilen psikiyatriye mesafeli olmadığını, Tengroth’un eseri aracılığıyla vurgulayan Bergman, 1951’de Sommarlek (Yaz Oyunları)i yönetmek için kamera arkasına geçmiştir.
Yaz Aşkı gibi, aşkı dönemselleştirerek basitleştiren bir fiilin insanda, yıllar sonra nasıl travmalar yaşatacağı sorusuna cevap arayan, ararken de nostaljiyi Geçmişe özlemle sınırlandırmayan bu sinema filmi, yukarıda üzerinde durulan diğer filmler gibi, daha sonra gün yüzüne çıkarılacak çalışmaların zeminini hazırlamıştır.
Bergman’ın, anlamın anlamsızlığı, anlamsızlığın da anlamı kapsadığını düşündüğü ve izleyicisine düşündürdüğü, düşündürürken strateji belirlemeye yönlendirdiği Sommarlek’in ardından 1952’de Kvinnors väntan (Kadınların Gizleri) izleyiciyle buluşmuştur.
Türkçeye Bekleyen Kadınlar adı verilerek de çevrilen Kvinnorsväntan, dört kadının kocalarını beklemelerine sabitlenmiş ve bu arada yine geçmişle hesaplaşma perdesi aralanmıştır.
Anlamda anlamsızlığın, anlamsızlıkta da anlamın izini süren Bergman, geçmişin geleceği, geleceğin de geçmişi içine aldığına inanan bir yönetmendir. Bu inanç da ona, Geçmiş, hakikaten geçip giden midir, içinde gelecek de yok mudur; geçip giden her daim geriye doğru mu hareket eder, ileriye gidince geçmiş olmaktan çıkar mı? sorusunu sordurmaktadır.
Bu soru, Yahya Kemal Beyatlı’nın Kökü mazide olan atiyim cümlesinden uzak bir yerde değildir çünkü Bergman, karakterlerini ve dolayısıyla onlardan gözlerini ayıramayan izleyicisini geçmişe doğru yolculuğa çıkarırken sadece psikanalizden istifade etmez. Psikolojiyle değil, psikiyatri ve psikanalizle bağını koparmamış psikososyal analizle geçmişi geleceğe, geleceği de geçmişe düğümler.
Karakterler geçmişlerine ayna tutarlarken modernizmin sorunlarıyla da yüzleşmektedirler. Bergaman’ın da asıl amacı aslında bu yüzleşmeyi suyu bulandırmadan gerçekleştirmektir.
Kadının toplum içindeki yerini, feminizmin içini boşaltanlara ders verircesine idrak etmeye çalışan Bergman, bu sinema filmiyle; yürümek, gülmek, susmak gibi, beklemenin de felsefesi olduğunu, zemininin, sanıldığı gibi erkekler değil de kadınlar tarafından hazırlandığını, erkeğe de genel olarak ertelemenin düştüğünü anlatmak istemiştir.
SommarenmedMonika (Monika ile Yaz), Bergman’ın bir sene sonra ete kemiğe büründürdüğü bir çalışmadır.
Sommarlek’in devamı olarak görülebilecek bu sinema filminde; iki genç sevgilinin bir yaz mevsiminde yaşadıkları aşkın dibe vurması üzerinde durulurken, cinselliğin aşkın neresinde durduğu, daha doğrusu durması gerektiği sorgulanmıştır.