İzzet Yasar-3
Bu hal Yasar’ın, hem şiirinde hem de düzyazısında 2000’li yılların politik şairleri gibi tavrını içe dönük değil dışa dönük bir alanda olgunlaştırmasının önünü açmıştır.
2000’liyılların şairlerinin şiirlerinde, görüntüde dışa dönük olan söylem aslında içe dönüktür. Kendilerine “politik şair” diyerek zaten onlar ne kadar içe dönük olduklarını gözler önüne sermişlerdir. “Politik şair” bir etikettir ve bu etiket kaldırıldığında onların politiklik şöyle dursun, apolitiklik adına da konuşamadıkları sadece, şiire değil, şairliğe dolayısıyla düzeneğe eklemlemeye çalıştıkları net bir şekilde görülecektir.
Yasar’ın dışadönük tavrı refleksif değil, plansızlığın planının izinde ilerlerken iki binlerin şiirlerinde plan plansızlığı beraberinde getirmiştir çünkü şiirleri ve şiirlerine enjekte ettikleri tavırları refleksiftir. Sadece günü de değil, ânı kurtarmayı amaçlamaktadır.
Yasar’ınpolitikliğe ironi bezediği eserlerinde sadece otoriter değil totaliter söyleme aba üstünden sopa sallanırken sözkonusu şairlerde, otorite şöyle dursun otoritenin uzantılarına sopa sallamak değil söylenmekten öteye gidilememiştir.
Yasar argoyu, sapasağlam bir geleneğe yaslanan mizahın kulvarında ilerletirken sözkonusu şairler her yanı sulu, ortaya karmakarışık ithalat yorgunu birstand-up içinde argo değil, küfür arz-ı endam etmektedir.
Küfür, cinsiyetçiliği sözkonusu şairlerde her dizede yeniden ete kemiğe büründürürken, Yasar’ın dizelerinde sadece cinsiyetçilik değil cinsel kimliğin bizzat kendisi sarakaya alınmıştır.
Yasar, bireycilikten değil, bireysel duruş sergilemenin önemi üzerinde ısrarla dururken sözü edilen şairlerde bireysel duruşa figüranlık yakıştırılırken bireyciliğin payına başrol düşürülmüştür.
Yasar’ın sinema ile canciğer kuzu sarması olan dili, kadraja dâhil olanları sentetikleşen, simülasyona uğrayan ve mobilize olan yanlarıyla alır ve kadraj dışındakileri, kadraja itekleyerek değil, kendi doğal duruşlarıyla algılamaya çalışırken, iki binlerin isimleri, sadece kadraja dâhil olanları değil, dışındakileri de, psikopatolojik post-modernizme alet eden bir edebiyatı vücuda getirmişlerdir.
Ece Ayhan’ın atonal diliyle yakın akraba olan Yasar, tarihteki müziği atonal bir tasarımın ürünü olarak dinletirken, sözkonusu şairlerde kronoloji bezgini tonal bir tarihin müziği sadece kuru değil, kupkuru gürültü yapmakla yetinmiştir.
2000’liyılların politik olsun olmasın şairleri şiiri, hatıra geldiğinde kullanılan bir yedek parça olarak ele almayı sürdürmektedirler. Oysa yedek parça olmakla yedek olmak arasında tartışmaya açılamayacak nüans vardır.
Bu şairlerin, bu nüansın ayırdına varmak ve şiirin selameti için, önce kendilerine, aslında şiir yazmadıklarını, önce ve sadece şair olmak ve sığ siyasetin kazanması için lobi faaliyeti yürüttüklerini itiraf etmeleri gerekmektedir.
Hakiki ve samimi itiraf onlara asıl, politik olsun, olmasın şiiri zaten kendiliğinden yazdıracaktır.