Nina Simone
Hakkındaki biyografiler Nina Simone’u; Şarkıcı, Şarkı Sözü Yazarı, Piyanist ve İnsan Hakları Savunucusu olarak tanıtmışlardır. Tanıtımda bir sorun yoktur ama bir eksik, olabildiğince geniş bir boşluğun gün yüzüne çıkmasına neden olan bir eksik vardır, o da, Simone’un pratiğe döktüğü işin hakkını veren bir emekçi olduğudur.
Hakikaten Simone, elini hangi işe atmışsa, yüzünü gözüne bulaştırmadığı bir hayata imza atarak bu dünyadan göçmüştür. Biyografi yazarlarının, daha doğrusu biyografik bilgi sıralayıcılarının, onu ve onun gibi isimleri tanıtırlarken, sözü edilen vurguyu ihmal etmelerine şaşırmamak gerekir çünkü hem, bu tür, sadece Türkiye’de değil, Türkiye dışında da HenriTroyat gibi, kalemleri biyografik bilgi altüst ve ters yüz edicileri çoğaltamamıştır, hem de yetmiş yıllık ömrüne bir de, özeleştiriden; samimi, hakiki ve hakkaniyetli duruştan taviz vermediğibirotobiyografi kitabı sığdıran, devrimini bu alanda da gerçekleştirmekten imtina etmeyen Simone’utanıtmak, öncelikle cesaret istemektedir ve bu kıymetli özelliğe, neoliberal düzeneğe eklemlenmiş, her taşın altından çıkmak gibi bir meziyete sahip olmanın yanında; sümsük, sünepe, pısırık, tırsak, deforme, konformize olabilme ve öyle kalabilmeyi başarabilmiş yazar etiketini gururla taşımalarının fark etmeyeceği insanımsılarda tesadüf etmek mümkün değildir.
Simone’daki bu duruş, ister istemez, Kurşunluoğlu soyismini kullanmayı tercih etmemiş Mehmed Kemal’in, Suphi Taşhan için kurduğu cümleleri hatırlatacaktır.
Kemal,Acılı Kuşak başlıklı kitabında, Taşhan hakkında yazmanın cesaret istediğini vurgulamayı unutmaz çünkü adını andığı, az ve öz yazmış ama etkisini, Nâzım Hikmet dâhil, şiirlerini okuyan her şair ve yazarda hissettirmiş ve onlarda muhasebe yapma fiilini uç verdirmiş bir şairdir.
Yola Simone’la çıkıldığı hâlde, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş ya da serpilmesi için uğraş verilmiş hemcinslerinden birisine değil de, Taşhan’a direksiyon kırılmasında,Simone’un erkeksi ses tonunun katkısı vardır ama sadece bu özellik, böyle bir bağlantı kurmak için yeterli değildir çünkü müzik özelinde; kültür sanat ve edebiyat tarihi, erkek egemen söyleme, erkeksi duruş sergileyerek hizmet eden sürüsüne bereket kadından söz etmektedir. Simone, onlardan bu söylemle mesafesini hem koruyarak hem de mücadele ederek ayrılmıştır. Bu yüzden de onu, şiirlerini, önce erkek değil, insan olmayı başaranların çoğalması için çoğaltan ve, şiirini yere göğe sığdıramayan Nâzım Hikmet’in düştüğü zaafların benzerlerinden olabildiğince uzakta duran Taşhan’la ortak paydada buluşturmak, abesle iştigal bir girişim olarak değerlendirilemez.
Adlarını başka coğrafyalarda duyurmuş yorumcular, eleştirmenlerden illaki methiye yüklü cümleler kurmalarını beklerlerken Simone, otobiyografisinde, onların isimlendirme ve kategorize etme kaygılarını tiye almış ve müziği hakikaten özümseyenin böyle taraklarda bezlerinin olmayacağının altını çizmiştir.
Seslendirdiği eserlere hayat verse de, onları yorumlamaya çalıştığını ifade ederek, dinleyicisi olmakla yetinmeyen okurunun gözüne sokmadığı tevazu dersini veren Simone’un insan hakları savunuculuğu da alın teri dökmekten bıkmayı, usanmayı aklının ucuna bile getirmeyen bir emekçinin bellekte canlanmasına vesile olmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde gözlerini dünyaya açan, Fransa’da sonsuzluğa uğurlanan Nina Simone; cesareti yaldız değil, ziynet eşyası gibi gören insanların azalmayacağı inancıyla son nefesini verinceye kadar sesini alçaltmamıştır.
Bu hayat emekçisinin dağarcığına dâhil olmak isteyenlerin, öncelikle, fısıltı gazetesine abonelikten vazgeçmeleri gerekmektedir.