René Char
Dirseklerini sürrealizm için, bir ara veya bu hareket teorisini pratiğe döktüğü andan, teori kadar pratikte de etkisizleşmeye başladığı ana kadar çürüten şairlerin şiirlerine bakıldığında, tarihle yoğun bir şekilde iştigal etseler de destansı öğelerden yeterince yararlanmadıkları görülebilecektir.
14 Haziran 1907’de dünyaya gelen ve şiirlerini yayımlamaya başladığı ilk yıllarda sürrealistler arasında yer alan RenéChar, bu eksikliği gideren bir poetika konumlandırmıştır.
Avignon Lisesi ve sonrasında d’Aix-en- Provence Üniversitesi’nde tahsilini tamamlayan Char, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi işgaline karşı duran direniş hareketinde yer almış ve Provence bölgesinde Yüzbaşı Alexander müstearıyla bir taşra çetesinin komutanlığını üstlenmiş, savaş sona erince, doğduğu yerde ikâmet etmeye başlamıştır.
Destansı öğeleri dizelerinde daha fazla kullanarak sürrealizm içinde farklı bir kanal açan Char, asıl sesini hermetik âlemde soluk alınca bulmuştur.
Yirminci yüzyılın başında İtalya’da; GuiseppeUngaretti, ArturoOnofri gibi şairlerin gayretleriyle adını duyuran, daha sonra İtalya dışındaki ülkelere de sirayet eden hermetik şiir; Novalis, Poe, Baudelaire, Mallarmé, Valery ve Rimbaud gibi sembolist şairlerin de dikkate aldıkları bir türdür.
Bu şiirin; kural tanımama; mantıksal dizilişi bozma, öznel dili önemseme gibi özellikleri Char’ı etkilemiştir. Zira onun poetikası da bu özellikleriyle, hem sürrealist hareketi, hem de kendi şiirini beslemiştir.
Sembolistlerin eserlerini, hermetik şiire gönül düşürmeden önce de hatmededenChar, sözü edilen özellikleri dizelerine uygulamadan önce, şiirin hayatta olduğu döneme kadar geçirdiği evreyi, iğneyle kuyu kazarak kavradığı için dizeleri zaaf hummasına tutulmamıştır.
Antik Yunan Uygarlığı’na, düşüncenin değişim geçirerek düşünce aşamasına ulaştığına inanan Heraklietos’la bu arkeoloji sayesinde buluşan Char, ondan, varlık sorununu felsefi düzleminin merkezine oturtan Martin Heidegger’e uzanan bir köprü kurmuştur
Zıt kutuplarda gibi görünen iki ismi, poetikası gereği, çapraz bakışta yoğunlaşmak için ortak paydada bir araya getiren Char, değişimde yeknesaklığı barındırmayan bir durgunluk konumlandırarak Heraklietos’a, varlığı bir soru hatta bir sorun olarak algılamakla birlikte, ilk sırada gelmeyen bir sorun olduğuna inanarak Heidegger’le arasına mesafe yerleştirmiştir.
Yaşantıyı ve dolayısıyla şiiri belirleyenin, öncelikle yaşantının ve şiirin kendileri olduğu hakikatinin izini süren, haleflerinden nereye kadar lirik, ne ölçüde melankolik bir şiiri inşa edeceğini de özümseyen Char’ın kalbi, hiçbir yerden her yere seslenen bir şiir için atmıştır.
Bu yönüyle, bir taraftan; kimliksiz, tarihsiz ve tarifsiz, diğer taraftan; kimlikleri, tarihleri ve tarifleri bünyesinde barındırabilen Char’ın Pierre Boulez gibi orkestra şefi ve kompozitörlerce dikkati çeken şiirinin müziği, atonal kasırgalar estiren notalarla sesini duyurmuştur.
Şiirleri birçok şair tarafından Türkçe seslendirilen Char’ın kaleme aldığı şiirlere kapalı etiketi vurulması, hermetiklerin kapalılığı savunduklarının iddia edilmesi özelde Char’ın, genelde hermetiklerin layıkıyla anlaşılmadıklarını gözler önüne sermektedir.
Kapalılık Ece Ayhan ve Metin Güven tarafından reddedilmiş, Ayhan’ın kapalı şiir yerine önerdiği sıkı şiir tabiri, Güven tarafından da söz Char’dan açıldığında gündeme sıklıkla getirilmiştir.
Sıkı şiir; bulunduğu yerden dünyayı, dünyanın kimliklerini, tarihlerini, tariflerini gören ancak onlardan birine işine geldiğinde yapışmayan insanların çoğalması umuduyla kaleme alınmıştır. Bu şiir, bugün, seyrek dokunmayla yüzgöz oluyorsa, onu sıkı örmek için alın teri dökenlerin değil, öncelikle sıkıyı seyreğe dönüştürenlerin, şairden önce, şiirin her daim ön planda olması için sorgulanmaları gerekmektedir.