Nahid Sırrı Örik Yeşilçam ve Televizyonda-1
Eleştirel olsun olmasın, edebiyat tarihi hazırlayan kalemlerin yıllarca görmezden geldikleri, 90’lı yıllardan itibarense dikkat kesilerek örnek verdikleri, üzerine çalışmalar yaptıkları Nahid Sırrı Örik, bir eseriyle Yeşilçam Sokağı, iki eseriyle de televizyon ekranlarında gezdirilmiş ancak görülebileceği üzere, bu gezintilerden yanına sadece yorgunluk kâr olarak kalmıştır. Nalını da mıhını da esirgemeyen tavrı, bu gezintilerle nal yanında mıh toplayıcılığına da dönüştürülmüştür. Eserlerine bu eziyetin reva görülmesinin nedeni, Örik’in, bağımsızlık ve orijinallik meydanında atını dört nala koşturduğunu, çoğu kez okurun gözüne sokan edebiyat araştırmacılarınca bile, bedeni toprağa verildikten yıllar geçtikten sonra görülmesi, fark edilir edilmez, bu toprakların her keşfinde olduğu gibi, yağmalanması, mesafeli durularak değerlendirelememesidir. Bu sorunlu keşif, sorunlu uyarlamaları, beraberinde getirmekte gecikmeyecektir.
İlk olarak Örik’in, Sultan Hamid Düşerken adını verdiği romanı uyarlanmıştır.
Bu eseriylaÖrik, Meşrutiyet’in ikinci kez ilan edilmesiyle, bu ilanın zeminini hazırlayan İttihat ve Terakki’nin, imparatorluk olmaktan iyice uzaklaşan Osmanlı’nın ilk siyasi fırkası olarak yönetime el koyduğu dönemi, nalını ve mıhını esirgemeyerek anlatmıştır.
Romanın ana karakteri MehmedŞehabeddin Paşa, Sultan İkinci Abdülhamid tahttan alaşağı edilince, onun sayesinde yükselttiği konumundan olmuştur.
Vaktinde rüşvet aldığı haberleri gazetelerde yayımlanınca ve evinin yağmalanması ihtimali ortaya çıkınca, kızı Nimet, babasının derdine derman olmak için, İttihatçıların yanına gitmiş ve bu mürettebatın istikbali parlak askeri Şefik’ten yardım talebinde bulunmuştur. Şefik, Nimet’in talebini reddetmemiş, bu arada cazibe ve güzelliğini kullanan Nimet, onu kendisine bağlamayı başarmıştır.
Şefik, Nimet’e yardım etmekle kalmamış, onu babasından istemiş, Nimet babasının mebusluğa getirilmesi şartıyla bu teklifi geri çevirmeyeceğini bildirmiş, Şefik bu şartı, Nimet’ten kopamayacağını bildiği için elinin tersiyle itmeyince başgöz edilmelerine giden yol açılmıştır.
Sultan Hamid Düşerken, senaryosunu yazan ve yöneten Ziya Öztan tarafından, 2002 yılında çekilmiştir.
Yapımcılığını Mustafa Şen’le Sinan Yaka’nın üstlendikleri; müziklerine Timur Selçuk’un, görüntü yönetmenliğine ColinMournier’nin imza attıkları bu sinema filminde; paşa kızı Nimet’i, oyunculuğu da sesi kadar yapay ve yapmacık olduğu hâlde, bu özellikleri cilalanarak sunulan Meltem Cumbul canlandırır gibi davranırken, her karaktere; doğallık, tevazu ve bilgeliğini aşılayarak hayat veren Haluk Kurdoğlu canlandırmıştır.
Romandaki Şefik karakteri yerine, Mahmut Şevket Paşa’yı etkin kılan ve bu karakteri canlandırma rolünü de, Kadir İnanır’la boş yere kıyaslanan Tarık Akan’a veren Öztan, romanın asıl adını değiştirerek Abdülhamid Düşerken’e dönüştürmekle, hem sorunlarını boydan aşırmış, hem de, dönemi tarafsızlığı önemseyerek anlatan Örik’e tarafgir etiketini yapıştırmıştır.
Eserin sinemaya uyarlandığı tarihlerde TRT, bürokratik kabuğunu kırma girişimlerinde bulunsa da, Örik’in İkinci Meşrutiyet Dönemi’ni ve sonrasını, anlatmaktan çok irdelediği eserinde, İttihat ve Terakki kadar, ona muhalif olanlara da mesafeli davranmasının tepkiyle karşılanacağının düşünülmesinden değil, kırılmaya çalışılan bürokrasiye takıldığı için eserin isminin değiştirilmesi gündeme gelmiştir.
Sinema filmi, sinemalarda ve ekranda gösterildikten sonra, sıradan olmakla itham edilenlerle, sinema eleştirmeni olduklarını söyleyenlerin buluştukları tek ortak payda, bir esere ve onun yazarına niçin haksızlık yapıldığı değil, seçilen oyuncuların performanslarını hakikaten sergileyip sergilemedikleri olmuştur.
Bu hâliyle Abdülhamid Düşerken, Aşk- Memnu’ya bir halka olarak eklenmiştir. Uşaklıgil’in sorgulamasını hasıraltı eden HalitRefiğ ve Hilal Saral’la, Örik’inbitaraflığının içini boşaltan Öztan, ne kadar ortak yanları olduğunu böylece belgelemişlerdir.