İnci Çayırlı
31 Ağustos 2021’de vefat eden İnci Çayırlı’nın ölüm haberini verenler onun Türk Sanat Müziği Yorumcusu ve Koro Şefi olduğunu vurgulamışlardır.
Bu tanıtımın ilk kısmı sorunludur çünkü Çayırlı’yı Osmanlı Musikisi İcracısı olarak konumlandırmak gerekir.
Arka planında Özdal Orhon, Lale- Nerkis İpekçi ve Akile Artun gibi icracıların bulunduğu sezilen Çayırlı, sözü edilen isimlerin anlayışlarını bugünlere taşımıştır.
Çayırlı için Yorumcu ifadesi yetersiz kalır çünkü seslendirmekten çok hayat verdiği eser, onun dilinde yeniden doğar, büyür ve olgunlaşır.
Koro şefliğinin zemininin hazırlanmasında Nevzad Atlığ gibi kilometre taşı bir imza vardır. Atlığ’ın Osmanlı Musikisi terbiyesine Çayırlı’nın koro şefliğinde ziyadesiyle tesadüf edilmiştir.
Bestekâr dayısı Fahri Kopuz’un yönlendirmesiyle müziğe ilk adımını atan Çayırlı, 1953 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı’na girmiş ve Folklor Tatbikar Topluluğu’nda Sadi Yaver Ataman’ın asistanı olmuştur.
Ataman’la asistanlığı onun Türk Halk Müziği özelinde folklorun inceliklerini kavramasını ve müzikler arasında gerçekleştirilen diyaloğa bigâne kalmamasını beraberinde getirmiştir.
Diyalog hatta hasbihâl sadece müzikler arasında seyahate çıkarken değil, eserleri yeniden doğururken de yanındadır.
Söz konusu diyalogda sadece dinleyici yoktur. Çayırlı, eserin perdesini aralarken, güfteci, bestekâr ve eserde anlatılan hikâyeyi de diyaloğa dâhil etmiş ve bu diyaloğu hasbihâl aşamasına yükseltmiştir.
Türkiye’ye özgü popüler müziğe de kıymetli örnekler veren, birçok sinema filminin müziklerini hazırlayan, Tarihin Arka Odası programındasunucu, Şarkı Söylemek Lazım’da jüri üyesi sıfatlarıyla izleyicisinin karşısına çıkan Çayırlı, bu girişimlerine rağmen magazin malzemesi olma noktasına gelmemiştir çünkü hangi kültürün kendisini biriktirdiğinin bilincindedir.
Nâzım Hikmet’in Mes’ud Cemil ve Hilmi Yavuz’un Gönül Paçacı tarafından bestelenen şiirlerine hayat veren Çayırlı, bu çalışmalara adını yazdırmakla, iki şairin şiirlerinin Osmanlı Musikisi’nden uzak durmadığını gözler önüne sermiştir.
Bilindiği gibi Nâzım Hikmet’in milliyetçi- mutaassıp şiiri, imparatorlukla ulus- devleti birbirlerine eklemleme derdiyle yanıp tutuşurken, Türkiye’ye özgü Ortodoks Marksist çizgiden gelen Hilmi Yavuz da imparatorluğa yolunu geleneği idrak ederken düşürmüştür. İlkinin kaleme aldığı Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Destanı’na, ikincisinin Bedreddin Üzerine Şiirler’i eklemesi boşuna değildir. Besteciler şairlerin kat ettikleri mesafeyi âdet yerini bulsun diye tanımadıkları, Çayırlı da dökülen alın terine saygıda kusur etmediği için, gün yüzüne yıllar sonrasına kalan çalışmalar çıkmıştır.
Magazinle düşüp kalkan işgüzar izleyici için Çayırlı, Şarkı Söylemek Lazım’da Oray Eğin’le tartışmak zorunda kalan jüri üyesidir.
Bu izleyici günü kurtarmayı yaşam biçimi hâline getirdiği için, Çayırlı’nın yaslandığı gelenek onu ilgilendirmeyecektir. Zaten Çayırlı da onu ve onun gibileri umursamadığı için eser doğurduğu dönemde kalmayacaktır.