Niyazi Akıncıoğlu
Asimetrik kurguyu birey ile toplum arasında bir köprü kurarak şiirin bünyesine yedirme konusu; kendilerine “Toplumcu-Gerçekçi” diyen şairlerin birçoğunun gündemlerinde ilk sırada yer alamamıştır çünkü bu şairler, her daim, içinden çıktıkları toplumu ve onun gerçekliğini, simetriden sapmadan konumlandırmak gerektiğini düşünmüşlerdir.
Simetrinin izini sürerek içinden çıktıkları topluma “Toplumcu-Gerçekçi” söylemi enjekte etmeye çalışan bu şairler; devreye asimetrik kurguyu yerleştirmedikleri için, varolagelen yapı “Toplumcu-Gerçekçi” söylemi taşıyamamış, toplum “halk” olmaktan kurtulamamış, “gerçekliği” ile ise, istediği zaman değil, dayatma sayesinde yüzleşmek zorunda kalmıştır.
Bu manzarayı, milliyetçilik hatta ırkçılık dozu yüksek dizeler kaleme aldığı yıllardan itibaren gözlemleyen Niyazi Akıncıoğlu; poetikasının yönünü değiştirince, asimetrik kurgunun cisimleştiği şiirleriyle “Toplumcu-Gerçekçi” şiirin boğazındaki balgamı temizleyerek, derin bir soluk almasını sağlamıştır.
Akıncıoğlu’nun, “dışında” iken bu hareketi gözlemleyen sağlıklı gözleri, akımın söyleminden yararlanırken renk körlüğü zaafını yaşamamıştır. Poetikası olgunlaştığı yıllarda bile bu akımın söyleminin boyunduruğuna girmemiştir.
“Toplumcu-Gerçekçi” şairlerin birçoğu, “Halk Edebiyatı”nı, dönemin “Halka Doğru” sloganının arka planını oluşturduğunu düşünürlerken Akıncıoğlu, “Divan Edebiyatı”nın kaynağına da inmeyi ihmal etmemiştir. Onu; milliyetçilik hatta ırkçılık dozu yüksek dizelerden uzaklaştıran, bu yaklaşımıdır. Dönemin ve sonrasının, milliyetçilik hatta ırkçılık dozu yüksek şiirler yazan kalemleri; milliyetçiliği hatta ırkçılığı psikonevrotik bir zemin üzerinde yükselttikleri, “Halka Doğru” sloganına dolaylı yoldan destek verdikleri, “Toplumcu-Gerçekçi” birçok imza gibi simetri tutsaklığından kurtulamadıkları için yön değiştirememişlerdir. Bu tavırlarıyla bu şairler, şiirlerinin şairlik kimliğiyle aynı paralelde ilerlemesine adeta engel olmak için mesailerini tüketmişlerdir. Daha, yön değiştirmediği dönemlerde asimetrik kurguyu dizelerine işlemeye başladığı için Akıncıoğlu, bu iki gruba dâhil olmadan “Toplumcu-Gerçekçi” şiirler kaleme almış bir şairdir.
Akıncıoğlu; toplumsallaşma şöyle dursun, henüz bireyselleşememiş bir yapıda olduğunun bilincindedir. Umudun; klişeleşmiş sloganlara esir olmayan, cılkının çıkmasına izin verilmeyen, demagojik refleks yarışında ipi göğüslemeyen, çölde serap arama heyecanı yaşatmayan “Umudun Şairi” olarak o, bu şiir söylemini yeniden ve asimetrik kurguyla okumak için bu söyleme kanalize olmuştur.
Bu söylemin vazgeçilmezlerinden olan türkü, Akıncıoğlu’nun şiirinde mesaj kaygısının nesnesi olarak kendisini göstermemiştir. Doğduğu topraklardan, Kırklareli’nin Kurudere köyünden Doğu’nun ücrasına ulaşan türkü, onun dizelerinde, içi boşaltılan, dışına perdah çekilen folklorun kapıkulluğuna da soyunmamıştır. “Divan Edebiyatı”ndan ve asimetrik kurgudan el alan türkü, şarkının yanında üvey evlat muamelesi görmediği için okur, Akıncıoğlu’nun dizeleri üzerinde gözlerini gezdirirken, kavram düellosunda kazaya kurban vermeyen ezgilerin mihmandarlığında türler-arası bir seyahate çıktığının bilincine varmıştır.
“Toplumcu-Gerçekçi” söylemin erkekleri, bu söylemin idealizasyonuna tabi olma zorunluluğunu yaşarlarken Akıncıoğlu’nun tanıttığı erkekler ideal olandan önce, ayaklarını bastıkları toprağın kokusunu, toprağa, yine bu söylemin şiirlerinden ayrılarak saplanmadan özümsemişlerdir.
Kadınlar, “Bacı Felsefesi”nin müfredatına tav edilmek amacıyla erkeklerin karşısına çıkarılmamışlardır. Onlardaki, bireyselleşmeye ve toplumsallaşmaya olan “umut” erkeklerle yollarının buluşmasına yardımcı olmuştur.
Yoğun duygular, onun dizelerinde dizginsiz ırmakların damlalarına nakışlandıkları için yılgınlık ve umutsuzluk vadilerini tercih etmemişlerdir. Onlar, umudu bereketlendiren havzalar yaratma derdine, yola çıkarken düştükleri için, damlalar gürül gürül, çağıl çağıl akışın başladığı anda dizginlerin varlığını reddetmiştir.
Şiirleri Ömer Can ve Hüseyin Atabaş tarafından “Umut Şiirleri” başlığı verilerek bir araya getirilen ve 1985 yılında Hacan Yayınları tarafından yayımlanan Niyazi Akıncıoğlu’nun ölümünün üzerinden otuz iki sene geçmiş olmasına rağmen, “Toplumcu-Gerçekçi Şiir”den söz açıldığında adı en son sırada bile yer alamamaktadır.
Asimetrik kurgunun izini “Toplumcu-Gerçekçi Şiir” içinden giderek süren Akıncıoğlu’nun belleklerde yer edinememesinin, bir elin parmakları kadar insanın Akıncıoğlu’na aşina olmasının nedenlerini maddeler halinde sıralamak mümkündür. İlk sıradaki ve en önemli neden bilindiği müddetçe diğerlerinin art arda gelmesine engel olunamayacaktır:
Bugün, bu şiir söylemini sürdürmeye çalışan kalemler; “şair” duruşlarını, “şiir”lerini, basmakalıp cümlelerden çok sonra hatırladıkları hatta kendilerini, hatırlamaya bile zorlamadıkları için, onlardan Niyazi Akıncıoğlu ve onun gibi şairlerin kapılarını aşındırmalarını, söz “Toplumcu Gerçekçi Şiir”den açıldığında beklemek; Akıncıoğlu ve onun gibi unutulan, unutturulan şairlere yapılan haksızlığı onaylamakla farklı bir yerde dur(a)mayacaktır.