Akif Kurtuluş-1
Orhan Veli Kanık dolaylarından gelerek “İkinci Yeni”nin kapısını “Garip”çeçalan MetinEloğlu’nun oryantalizme boyun eğmeyen Türkçesinde hayat bulan politik şiir; Edip Cansever’in Mendilimde Kan Sesleri’nde, Cemal Süreya’nın sadece 555 K’sında, Kısa Türkiye Tarihi’nde değil, San’ında da hayatına anlam katarken, Turgut Uyar’ın sadece Yokuş Yol’a’sında değil, bir araya getirdiği hemen her cümlede ona sadece yön göstermekle kalmayarak yön olurken, Sezai Karakoç’un; sahnenin hem önü, hem de arkasındaki şiirlerinde, folklorsuz folkloru biçimlendirirken; Ece Ayhan’a yolunu düşürdüğünde artık atonal müziğe ve bu müziğin ritimsiz ritmiyle salınan tarihe kaydını yaptırmıştır.
Ece Ayhan’ın oturduğu meclisten kalksa da, 1960’lara ve 1970’lere bu türü özgün stilini geliştirerek getirse de İsmet Özel, o tarihlerdeki yoldaşı Ataol Behramoğlu gibi, poetikasını daha çok siyasi şiirin kodlarıyla çözmüştür.
Toplumcu-Gerçekçi söylemi hazır kalıplarla 1970’lere taşıyanlara inat, kalıpları un ufak ederek bu dönemi hazırlayan; Abdülkadir Bulut, Arkadaş Zekâi Özger, Ergin Günçe gibi isimlerin şiirlerinde politik şiir, politik çocuğu, siyasi kimliklerle alışverişe yönelmeden büyütmeye başlamıştır.
Tarihler 1980’leri gösterdiğinde ise, siyasetin laf-ı güzafından tamamıyla azade olmuş politik şiir, dizelerin iliğini kemiğini ısıtmaya başlamıştır. Isıyı; deneyselliği uyumsuzluğun dağarcığından okuyarak Osman Konuk, ironik söylemiyle İzzet Yasar, “Ortodoks Marksizm”in toplanma merkezinin uzağında duran Toplumcu-Gerçekçi hareketin bereketlendirdiği lirizmin izini sürerek de Akif Kurtuluş yükseltmiştir.
Depolitizasyon döneminin perdesinin aralanmasından bir sene sonra Yarın dergisini kuran, ilk şiir kitabını, iki sene sonra Yalan Şiirler adını vererek yayımlayan Kurtuluş’un politik şiiri lirizmini sadece, “Ortodoks Marksizm”in aksi istikametinde ilerleyen, Toplumcu-Gerçekçi söylemden değil, özellikle; Puşkin ve Lermontov gibi şairlerin kalemlerinde mayasını tutan “Devrimci Romantizm”den aldığı için politik şiire direksiyon kırarken zaafa düşmemiştir.
Ulus-devlet paradigmasının, saygıda ve hürmette kusur etmediği bir birimden, hukuktan gelse de ve dizelerinde bu birimin dağarcığındaki ifadelere yer verse de bu birimin ve dolayısıyla paradigmanın sözcülüğünü bu şiire gönül düşürdüğü için üstlenmemiştir.
Kurtuluş’un şiiri coşkuya ve kimi kez Günçe gibi propagandaya tutunsa da siyasi bir kampla sınırlandırılamayacağı için siyasi değil, politik bir şiirdir.
Onun şiirindeki muhalefet herhangi bir siyasi oluşumun, herhangi bir iktidara karşı muhalefeti değil, nesnel realiteye karşı gücünü ısrarla vicdanından alan bir muhalefet, siyasi olanı değil, insani olanı önemseyen bir muhalefet olduğu için poetikasının merkezinde siyasi değil, politik şiir vardır.
Propagandası; ucuz, sığ ve patronaj ilişkiler kurma gayretinde olmayan Kurtuluş’un şiiri, herhangi bir cinsiyetin söylemiyle dilini çözmediği için politik şiire nabız olmuştur. Şiire, siyasi payanda uzatan imzaların şiirlerine genel olarak bakıldığında, cinsiyetçiliği, ya üzerine perdah çekerek, ya da aleni bir şekilde okurun önüne itekledikleri, erkeklik ya da kadınlık gururuna yaslanmayı bir görev saydıklarından, Kurtuluş gibi, kalpleri politik şiir için atan şairler, siyasi arenanın söyleminden nemalanmadıkları için cinsiyetçilik onların şiirlerinde bir sorun sıradağı oluşturmamıştır.
Kurtuluş’un dizelerindeki müzik de, siyasiden çok politik şiirin portesini düzenlediğini gözler önüne sermiştir. Ulus-devlet paradigmasının kültürel ve sanatsal atmosferiyle özdeşleştirilen enstrümanlardan piyanoyu Kurtuluş, smokinini ve frakını kuşanmayı unutmadan, Klasik Batı Müziği’nin nadide örneklerini dinlemek için değil, davul ve zurna karşısında nasıl bir performans sergileyebileceğini gözlemlemek için çağırmıştır. Davul ve zurna, Kurtuluş’u, “Ortodoks Marksizm” nakaratında buluşanlar gibi, cılkı çıkmış folklora eklemlememiş, folklorun, yerellikte ısrar edilerek cılkının nasıl çıkartıldığını vurgulamak için kol kola girmiştir.
Şiirlerinde, şiir ve şair odaklı düzyazılarında sıklıkla; Akif Kurtuluş ve İzzet Yasar, arada “İkinci Yeni” şairlerinden söz ederek ilerleyen 2000’li yılların şairlerindeyse politik şiirin sadece adı vardır. Kapsadığı olabildiğince dar alanda, politik şiir şöyle dursun, siyasi şiirin esamisini okumak bile mümkün değildir. Şiiri politikleştirmek adına kullanıldıkları unsurlar da aksesuar olmaktan öteye gitmemekte, şıpınişi şair olmak için çaba harcayan bu isimleri, aksesuar olmaktan öteye gitmeyen unsurlar kullandıkları için nesne olmaktan kurtulamamaktadırlar.