GÜVENLİ YAPILAR İÇİN 4 TEMEL UNSUR ŞART
1-7 Mart Deprem Haftası sebebiyle Türkiye’deki yapılaşma sürecini ve hazır betonun önemi hakkında açıklamalarda bulunan Bursa Beton Genel Müdürü Barbaros Onulay, “Betonarme bir sistemin güvenliğini sağlayan unsurlar; doğru proje, doğru malzeme, doğru uygulama ve doğru denetleme mekanizmalarıdır. Dolayısıyla her deprem sonrasında faturanın kendisine kesildiği betonun yanında, proje, uygulama ve denetleme süreçlerinde de aksaklık olabileceği ve bu faktörlerin de en az beton kadar kabahatli olabileceği ihtimali gözden kaçırılmamalıdır.” dedi.
Bursa Beton Genel Müdürü Barbaros Onulay, 1- 7 Mart Deprem haftası vesilesiyle kentsel dönüşümün öneminin altını çizdi. Bursa’da Kestel, Osmangazi ve Yıldırım ilçelerinde riskli alanlarda çalışmaların başlatıldığını belirtti.
Türkiye tarihinde inşaatın sektörünün temelleri nasıl atıldı?
Cumhuriyet dönemindeki gelişim sürecinde inşaat alanında ilk önemli adımlar 1920’li yıllarda, ileride başkent olacak Ankara’da başlamıştır. Ankara’da tüm, zorluklara, ulaşım ve malzeme yetersizliğine rağmen çevrenin geleneksel yapı tarzına uygun bir imar faaliyetine girilmiştir. Kullanılan malzemeler ahşap, kerpiç, taş gibi ilkel malzemelerdir.Ülkemizde Cumhuriyetle birlikte hızlı ve planlı kalkınma için sanayi, tarım ve ulaşım alanlarında yatırımlara verilen önem, Türk İnşaat Sanayinin temelini atmıştır.Bu dönemin ilk inşaat faaliyetleri, ulaşım sektöründeki yol inşaatlarında görülmektedir. Ancak yetişmiş teknik eleman yetersizliği, çalışmaların bir süre yabancı firma, uzman ve müşavirliğinde yürümesine neden olmuştur.Cumhuriyet döneminin başlangıcından 1950’li hatta 1960’lı yıllara kadar, inşaat sektöründe en büyük ağırlık altyapı ve bayındırlık inşaatlarındadır.Ülkemizde sanayileşme ile ortaya çıkan sosyo-ekonomik değişimler, kentleşme olgusu ve kentlere göçün hızlandırılması, inşaat sektöründe konut yapımcılığına önemli bir boyut kazandırmıştır.
Şehir merkezlerine hızlı göç hareketleri şehir planlarını ve konutları nasıl etkiledi?
1923 yılından 1950 yılına kadar, nüfus ve kentleşme hızı yavaştır.1950 yılından sonra kentleşme hızı yükselmeye başlamış, konut sunum biçimleri ve kurumsal yapılar, kentleşme hızının gerektirdiği konut gereksinimini karşılayamaz duruma gelmiştir. 1965 yılından sonra yap-satçı üretim ve gecekondu üretimi hız kazanmıştır. Bu durum, yüksek yoğunluklu ve önemli sorunları olan kentler doğurmuştur.Konut sorunu büyümüş, 1970’li yıllarda yavaş yavaş toplu konut türü sunum biçimleri ortaya çıkmaya başlamış ancak, bunlar kurumsallaşamamıştır ve kooperatifler en önemli konut üreticisi durumuna gelmiştir.Bu arada olumlu bir gelişme, ticari ve sosyal yapı niteliğinde çok katlı bina yapımında görülmüştür.1980’li yıllarda kentleşme alanında dönüşümün yaşandığı yıllar olmuştur. 1980’lerde Türkiye, bir yandan önceki dönemlerden devreden kentleşme ve konut sorunlarına, bir yandan da yeni dönemin sorunlarına çözüm bulmaya çalışmıştır. Farklı dönemlerde değişik boyutlarda hissedilen konut sorunu,hızlı ve sağlıksız kentleşme sonucunda giderek artmıştır.
Sağlıksız kentleşmenin görünen yüzü beton olduğu için mi kamuda beton malzemesine yönelik olumsuz bir algı oluştu sizce?
Her şeyden önce ülkeye uygun, doğru bir konut-yapı politikası belirlenmemesi ve bu politikaya sadık kalarak yapılaşmanın mümkün kılınamaması ülkemizde beton yapılarla ilgili olumsuz yargılarının oluşmasına neden olmuştur. Çevre sorunlarının başında yer alan kentsel çevre sorunu; temel insan gereksinimi olan barınma ve konut sorununun, gecekondulaşma ve betonlaşma yoluyla çözümlenmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. Diğer yandan bu düzensiz ve plansız kentleşme; altyapı gibi kanalizasyon sorunlarının ve katı atıkların toplanması ve depolanması sorunlarını beraberinde getirmiştir.
Dayanıksız ve depremlerde yıkılan binaların tek sorumlusu beton malzemesi midir?
Depremlerde hem görsel hem yazılı basında yıkılan binalardaki beton kalitesi ile ilgili tespitler;yapılardaki can ve mal güvenliğini tehdit eden baş unsurun beton olarak algılanmasınave toplum tarafından betona karşı oluşan bu olumsuz algının daha da güçlenmesine neden olmuştur.Oysaki bir doğal afette yapının içinde yaşayan insanları koruyan; betonla birlikte taşıyıcı sistemin diğer unsuru olan donatıdır.Yapılan tespitlerde donatı adını verdiğimiz çelik çubukların korozyonunun da depremlerde insan hayatına mal olan diğer bir unsur olarak öne çıktığı görülmüştür. Dolayısıyla yapının güvenliğinden söz edilecekse sadece beton değil donatıyla birlikte betonun yani betonarmenin güvenliği konuşulmalıdır. Betonarme bir sistemin güvenliğini sağlayan unsurlar doğru proje, doğru malzeme, doğru uygulama ve doğru denetleme mekanizmalarıdır.Dolayısıyla her deprem sonrasında faturanın kendisine kesildiği betonun yanında, proje, uygulama ve denetleme süreçlerinde de aksaklık olabileceği ve bu faktörlerin de en az beton kadar kabahatli olabileceği ihtimali gözden kaçırılmamalıdır. Ancak son zamanlarda yaşanılan depremlerde görülmüştür ki genellikle eski binalar yıkılmıştır. Bu binaların ise proje, uygulama ve denetleme kayıtlarına ulaşmak neredeyse mümkün değildir. Ancak beton ortada olduğu için tetkikler sonrasında suç kolayca beton üstüne atılabilmekte, diğer 3 bileşen nerdeyse sorgulanmamaktadır.
Yıkılan yapılara bakıldığında aslında o dönemin şartnamelerineuygun yapılmış binalar olduğunu söyleyebiliriz. Ancak malzeme teknolojisinin günümüzdeki kadar ilerleyememesi ve standartların bugüne göre daha az gelişmiş olması sebebiyle eski binalar, dönemin koşullarına göre inşa edilmiş olmalarına rağmen deprem riski taşımaktaydı. Beton üreticilerinin de bugünkü kadar bilinç olmamasına, yapıda hangi malzemenin kullanılacağı konusundaki yetersiz mühendislik bilgisi de eklenince beton malzemesine karşı bu olumsuz yargılar güçlendi. Örneğin son depremlerde yıkılan bina analizlerinde betonda deniz kumunun kullanıldığını görmekteyiz. Oysaki deniz kumunun içerisindeki tuzlar; betonu tahrip eden ve yapıdaki donatıya zarar veren, beton içerisinde kullanılmaması gereken bir bileşendir.
Günümüzde yapılan binalar güvenilir yapılar mıdır?
Bugün insanların gözünde depremle beton bir algılansa da yeni yapılan betonarme binaların,deprem etkisinde yıkılma ihtimalinineski binalara göre daha düşük olduğunu söylemek mümkündür.Çünkü gelişen koşullar çerçevesinde mevzuatlar revize edilmekte, her geçen gün daha güvenli yapılar imal edilmektedir.İlk olarak 08.09.2002 tarihli Resmî Gazete’ de yayımlanan ve 01.01.2007 tarihi itibariyle de zorunlu olarak uygulamaya konulan “Yapı Malzemeleri Yönetmeliği” ile güvenilir malzeme hususu büyük önem kazanmıştır. Bu çerçevede “Güvenli yapılar ancak güvenli yapı malzemeleriyle üretilebilir” ilkesi doğrultusunda yapılarda kalite ve yeterliliğini ispat etmiş, ilgili standartlara ve amacına uygun malzemelerin kullanılması zorunlu hale gelmiştir. Diğer taraftan gerek beton gerekse donatı ile ilgili standartlar ve ayrıca deprem yönetmeliği başta olmak üzere birçok yönetmelik ihtiyaçlar doğrultusunda sürekli güncellenmektedir.
Türkiye’deki hazır betonun kullanım alanları ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Beton, üzerinde en çok araştırma yapılan yapı malzemesi olup farklı malzemeler katılarak farklı özelikler kazanabilmektedir. Önemli olan bu malzemeyi doğru bir şekilde kullanarak; kentsel dönüşümünü tamamlamış, teknik altyapısı yeterli meydanlara sahip, ulaşımı düzenli modern şehirler, enerji tasarrufu sağlayan akıllı evler ve yeterli yeşil alanı olan ekolojik şehirlerle Türkiye’yi dahaileri ve çağdaş bir seviyeye ulaştırmalıyız.
1- 7 Mart Deprem haftası yaklaşıyor. Yapı stokumuzun elden geçirilmesi ve kentsel dönüşüm sürekli konuşuluyor ancak yeterli seviyede ilerleme kaydedilemedi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlüğü’nden onaylanan almış olduğumuz son veriler doğrultusunda 6306 Kentsel Dönüşüm Yasasının yürürlüğe alınmasından itibaren 2 bin 598 adet yapının tespiti için başvuruda bulunulmuş olup, bu yapıların güncel olarak 2 bin 432 riskli bina ve 12 bin 41 bağımsız birim olarak yıkımı gerçekleştirilmiştir. Kentsel dönüşüm projelerinin yavaşlaması eski yapıların güvenilir hale getirilememesinde büyük bir engel teşkil etti. Yeniden bir deprem felaketiyle karşılaşmamak için depreme hazır bir vaziyette yapı stoklarının güvenilir hale getirilmesi gerekiyor. En son konuyla ilgili 30 Ocak itibari ile deprem olmak üzere afet risklerine karşı yenilenmesi gerekli görülen konutlarla ilgili kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapamayan riskli yapı malikleri için de vergi indirimi imkânı sağlandı. Kentsel dönüşüme yönelik olarak yapılan bu düzenlemeyi son derece olumlu ve doğru buluyorum.
Bursa’da kentsel dönüşüm konusunda yaşanan son gelişmeleri aktarır mısınız?
Çevre ve Şehircilik Bakanımız yakın zamandaki açıklamasında; Bursa Kestel, Osmangazi ve Yıldırım ilçelerinde 540 hektar büyüklüğünde beş riskli alana dair çalışma başlatıldığından bahsetti. Son dönemde Büyükşehir Belediyemiz ve ilçe imar komisyonlarının da kentsel dönüşüm üzerine çalışmalarının hız kazandığını görüyoruz. Yeni kentsel dönüşüm projelerinin de başlanacağı yönünde duyumlarımız var. Projeleri yakinen takip ediyoruz. Kentin geleceğine katkı sağlayacak ve kentsel dönüşümün önünü açacak yeni imar plan ve uygulama çalışmaları Bursa’mız için umut vericidir.